Kopya mısın, gerçek mi?

Kar

Elit Üye
Katılım
24 Mar 2009
Mesajlar
637
Tepkime puanı
96
300 yaşında bebek olur mu? Dünyanın ilk genetik deney türleri Rusya'da müzede sergileniyor. Bilinen ilk genetik ve anatomik deneyleri Çar Petro yaptı. Çar bizzat katıldığı deneylerde, Doktor Ruysch ile birlikte hilkat garibeleri meydana getirdi. Dünyadaki ilk kopya türleri sayılabilecek bebekler, kavanozlarda yaşıyor hala.

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Maymunlar Gezegeni filmini izleyenler bilir. Filmde, maymunlar insanları avlıyor, köle olarak kullanıyor ve binbir işkence yapıyordu. Üstelik filmdeki maymunlar konuşuyordu. Gişe rekorları kıran film, birçok insanın içine korku salmıştı. Acaba maymunlar bir gün dünyayı istila edebilir miydi? Dehşetle izlediğimiz Hollywood filmlerinin senaryoları, bilimadamlarına feyz veriyor günümüzde. Ya da film senaryoları, dünyada olup bitenlerden haberdar ediyor bizleri. Yeni bir tür kitle iletişim yöntemiyle. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]
1404g2.jpg

1404g3.jpg

1404g4.jpg

1404g5.jpg

1404g6.jpg

1404g7.jpg
[/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Çok uzaklarda, Karayipler'in St.Kitts adasında bir grup bilim adamı, maymunların beynine insan beyni hücresi naklediyor bugünlerde. Amerikan Yale Üniversitesi'den bilimadamları, anne karnındaki maymunlara, insan beyni hücreleri yerleştiriyor ve ortaya insan-maymun karışımı melez canlılar çıkıyor. Bu canlıların neye benzediğini henüz bilmiyoruz ya da dünyanın başına bela olup olmayacaklarını. Tuhaf olan, bu tür deneylerin hep dünyanın en ücra köşelerinde yapılması. Araştırmayı, Parkinson ve Alzheimer hastalıklarına çare bulmak için yaptıklarını söylüyor bilimadamları, ama hayvanların bu denli acımasız deneylerde kullanılması bir yana, ortaya çıkan insan-maymun karışımı canlı türünü, nasıl kontrol edecekleri sorusu daha çok kurcalıyor insanın aklını. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]1996'da Dolly adlı koyunun kopyalanması büyük yankı uyandırmıştı tüm dünyada. Ardından kopyalanan kedi, şimdi dört yaşında. Geçtiğimiz günlerde, Güney Koreli bilimadamları, dünya ahalisine bir köpeğin de kopyalandığını açıkladı. Snuppy adı verilen köpeğin, insanları tehdit eden hastalıklara çare bulmak için deneylerde kullanılacağı açıklandı. Tüm kopyalama işlemlerinin gerekçesi, her derde deva olarak sunuluyor velhasıl. Kimilerine göre, insan da kopyalandı ama dünya kamuoyu bu bilgiye hazır olmadığı için açıklanmıyor henüz. İnsanın yaradılışının, bilimadamı da olsalar, "insanlarca" gerçekleştirilmesinin asla mümkün olamayacağı çoğunluğun inancı elbette. Oysa dünyada insanların büyük bir kısmı kopyalama, klonlama ne demek anlamıyor bile. Hatta bu konu da Altıncı Gün adlı Arnold Schwarzenneger'in başrol oynadığı filmde işlenmişti. Adam bir gün uyanır ve kendisinin tıpatıp aynısı bir adamı kendi hayatını yaşarken bulur ve kimliğini geri kazanma mücadelesi başlar. Birbirinin aynısı yüzlerce insanın dünyada yaşadığını düşünmek dahi dehşet verici... Kendi kopyanızla arkadaş olabilir misiniz ki? [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]300 YAŞINDAKİ BEBEKLER [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Kopya koyun Dolly, 2001'de ölünce, donduruldu ve müzelerde görücüye çıkıyor artık. Ancak müzede görücüye çıkan, genetik deneylere maruz kalmış örnekler yeni ve ilk değil dünya tarihinde. En eskisi ise, sadece biz Türklerin Deli, tüm dünyanın Muhteşem lakabını uygun gördüğü Çar Petro döneminde Rusya'da gerçekleşmiş. Çar Petro, St.Petersburg kentini Neva ırmağı deltasını kurutarak, 1703'te kurduğunda, kendi adı verilen kentte, tarihin somut ilk uygulamalı genetik deneylerini de yapmaya başlamış. Genetik bilim çalışmalarını Hollanda'dan anatomi uzmanı Dr. Ruysch'u getirterek sürdürmüş. Çar Petro'nun bizzat katıldığı deneyler, anne karnındaki ceninlere, farklı hayvanların hücreleri enjekte edilerek, bebeklerin sezaryen yöntemiyle anne karnından alınması ve en korkuncu, yeni doğmuş bebeklerin canlı canlı kesilip, içleri boşaltılarak incelenmesiyle sürmüş. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu deneylerin sonucunda, anneler de ölüyormuş genellikle. Çar Petro'nun deneylerinde ortaya çıkan, fil burunlu, timsah kuyruklu tuhaf bebekler, bugün 300'lü yaşlarda. 300 yaşındaki bebekler, St. Petersburg'ta Kunstkamera adlı müzede sergileniyor kavanozlar içinde. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]İsimbabalığını ve kuruculuğunu Çar Petro'nun yaptığı Kunstkamera, "Meraklar Odası" anlamına geliyor. Çar Petro'nun bebekler üzerinde yaptığı deneylerin bir tür canavarlık örneği olması, müzenin isminin hakkını veriyor. Kavanozdaki garip görünüşlü bebekler, doğrusu görenin merakını haddinden fazla gideriyor. Sadece bebekler değil, kopya koyun Dolly'nin 300 yaşındaki uzak akrabaları da Rusya'da kavanozlar içinde, genetik deney mağduru olarak sergileniyorlar. 300 yaşındaki balıklar, kertenkeleler, yılanlar ve çift başlı mumyalanmış hayvanlar... [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Bu tuhaf canlılar, Çar Petro ve Doktor Ruysch'un genetik deneylerine bir tür başkaldırı içinde sanki. Güçlünün güçsüzü yok ettiği dünyada dengeler tuhaf, binbir işkenceye maruz kalmış bebekler, hayvanlar müzede cam kavanozlar içinde de olsa, varlar ama, ne Çar Petro ne de Doktor Ruysch yok artık. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Her gün yüzlerce ziyaretçi ağırlayan müzeye, 300 yaşındaki biçim değiştirmiş, ölü bebekleri görmeye gelenler arasında Rus çocuklar da oluyor. Rusya'da 10 yaş itibariyle tüm çocuklara yaşadıkları kenti tanımaları için kültür dersleri müzelerde veriliyor. 3 milyon sanat eserinin sergilendiği Hermitage gibi yüzlerce müzeye evsahipliği yapan St.Petersburg'da, eğitim açısından örnek bir uygulama ama, Kunstkamera'da küçücük çocukları, bu kavanozlar içindeki tuhaf bebekleri incelerken görünce, ruh dünyalarının nasıl sarsıldığını düşünüyor insan. Büyüdüğünü sanan ben, karnında dikişler olan, yamru yumru ceninlere bakıp bakıp dehşete kapılırken, çocuklar sakin sakin bakıyorlardı kavanozlar içindeki tuhaf bebeklere. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Çar Petro deli miydi dahi mi bilinmez ama gerçek şu ki; delilikle dahilik arasında yaşanan gelgitler, geçmişte de günümüzde de en çok bebekleri ve çocukları vuruyor. Her türlü dünyevi "en üstün olma savaşlarında", kaybeden hep çocuklar oluyor. Ve büyümeye inat, hep çocuk kalanlar. [/FONT]

[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif]Rus yazar Tolstoy'un dediği gibi "Zaman geçiyor, sözlerimiz sonsuzlukta asılı kalıyor." [/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT]
[FONT=Arial, Helvetica, sans-serif][/FONT] internet
 

Zeyna

Kayıtlı Üye
Katılım
20 Ocak 2009
Mesajlar
330
Tepkime puanı
60
Konum
İstanbul
İş
yönetici
bilim elbette araştırma ve belli deneyler gerektiriyor olabilir. Ama bu anlatılan şeyleri bir canlının üzerinde yapmış olmaları ne adına olursa olsun dahilikmiş gibi gelmedi. Resmen eziyet .
 
Üst