Ruh ve Beden

aris

Kayıtlı Üye
Katılım
3 Tem 2008
Mesajlar
660
Tepkime puanı
142
Ruh ve Bedenin Üç Teorisi

1. İnanç Teorisi

Bu teori sadece ruhun varlığını savunur. Bu teoriye göre ruhlar birbirlerinden bağımsız, farklı özellikler taşıyan ve insan ruhu denilen varlıklar olarak tanımlanır. Ruhlar, dünyaya inip bir bedeni almadan önce bağımsız varlıklar olarak bulunurlar.

Vücudun ölümü ruhu etkilemez, çünkü ruh, bileşik bir maddeden oluşmamaktadır. Bu görüşe göre ölüm sadece varlığın elementlerinin birbirinden ayrılmasından ibarettir. Fiziksel vücudun bileşiklerinin birbirinden ayrılmasının ölerek gerçekleştiğinden bahsedilmektedir. Ruh ise sade bir yapıya sahip olduğundan bölünemez ve yapısı ölümden etkilenmez. Ruh ölümsüzdür ve sonsuza dek varlığını sürdürür.

Bu teoriye göre vücut ruhun elbisesidir. Ruh, bedeni kullanarak yapısını ve özelliklerini ortaya koyar.

Bu şekilde ruh bedene hayat verir, hareket etmesini sağlar ve onu korur. Ruh bedenden ayrıldığı zaman, vücut cansız ve hareketsiz bir bileşik olarak kalır. İnsanda gözlemlediğimiz hayat sadece ruhun gücünü sergilemesinden ibarettir.

2. İkili Teori

Bu teoriye inananlar, vücudun ruhi herhangi bir yapıya ihtiyaç duymadan, kendi başına varlığını sürdürebilen bir yaratılış olduğunu savunur.

Ancak vücut insanın özü olarak kabul edilmez. Bu rol daha zeki bir varlık olan ruh tarafından üstlenilir (bu nokta inanç teorisiyle kesişmektedir).

İki teori arasındaki fark, sadece vücuda bakış açısındadır. Hızla gelişen bilim göstermektedir ki, doğa vücuda, gereksinim duyduğu her türlü ihtiyacı vermiş. Dolayısıyla ruhun vücuttaki rolü, vücuda ruhani özellikler ve beceriler kazandırmak olarak tanımlanır. Bu teoriye inananlar aynı anda iki teoriyi de kabul ederler ama ruhun vücudun başlangıcı olduğunu vurgularlar.

3. Yadsıma Teorisi

Ruhani bir varlığın mevcudiyetini reddeden ve sadece fiziksel vücudun varlığını kabul eden araştırmacılar, bu teoriyi savunurlar. Bu teorinin takipçileri insan vücudunda barınan soyut, ruhi bir varlığın mevcudiyetini inkâr ederler. Tartışmasız bir şekilde beynin insan vücudunun bir türevi olduğuna inanırlar. Vücudu bir nevi elektriksel kablolarla birbirine bağlanmış bir makine olarak görürler. Bu mekanizma dış etkilerden etkilenerek beyne sinyaller yollar ve organların acı veya zevk duyguları arasında hareket etmesini sağlar. Her şey sinirler (kablolar) tarafından kontrol edilir. Mutluluğu bulmak veya acıdan sakınmak amacıyla organlar, sinirler tarafından yönlendirilir. Bu teorinin savunucuları insan vücudunun algılama ve hayata yönelik davranışlarını bu şekilde açıklamaktadırlar.

Beynimizdeki zekâsal ve mantıksal algılamalar, içimizde yer alan aktivitelerin fotoğrafik yansımasından ibarettir. İnsanı diğer hayvanlardan ayırt eden tek özelliği ise vücudunda olanların beyne yansımasının mantık ve zekâ olarak algılanmasıdır. Dolayısıyla bu teorinin izleyicileri aklın, vücutta olan olayların, aktivitelerin bir yansıması olduğuna inanır.

İkili teorinin bazı savunucuları ruhun vücut içerisinde barındığını ekleyerek, yadsıma teorisini de tümüyle kabul ederler. Ruhun insanın özü olduğunu ve vücudun ruha bir kabuk olduğunu savunurlar.

Bu tarihe kadar, insanlar vücut ve ruh ilişkisini bu şekilde tanımlamışlardır.

Vücut ve Ruhun Kabala’da Bilimsel Algılanışı

Kabala ilmi, tıpkı diğer ilim dalları gibi, üst dünyaların algılanması ve anlaşılması için yaratılmış bir tekniktir. Üst dünyalar ile ilgili bildiğimiz her şey, kabalistlerin kendileri üzerinde yaptıkları deneyler sonucu edindikleri hisler ve bilgilerdir. Dolayısıyla Kabala’da hiçbir şey teori değildir; her şey edinilmiş erdemliğin anlatılmasıdır.

İnsan, doğası gereği tereddüt doludur ve edindiği tecrübeyi sorgulama gereği duyar. Bu nedenden dolayı felsefeciliği büyür ve önceden edindikleri farklı bir tanım alır.

İnsan gerçekten soyut düşünebilse, sürekli bu şekilde dönüp dolaşır. Dün bize bariz olan, bugün bize kuşkulu gelir ve bugünün aydınlığı yarın karanlığa dönüşür. Bu yüzden mutlak gerçek sadece bugün mümkündür.

Gizlenen ve Gösterilen

Modern bilim hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı kanaatine varmış durumdadır. Kabala’da teorileştirmek ve varsayımda bulunmak her zaman yasaklanmıştır. Kabalacılar ilmi ikiye ayırırlar; gizlenen ve gösterilen.

Gösterilen kısım, pratik öğretileri basit bir şekilde uygulayıp, teorileştirmeden anlamayı içerir.

Gizlenen kısım, kendi başımıza edindiğimiz, ya da güvenilir kaynaklardan aldığımız bilgiyi içerir ve mantıklı bir şekilde incelenmesi mümkün değildir. Bu nedenden dolayı, bilginin bu kısmını geçici bir süre için basit bir inanç olarak kabul eder ve teorileştirmemek için kesinlikle araştırma yapmayız.

“Gizli” ve “gösterilen” kelimeleri bilgiyi kastetmemektedir, sadece şahsın kişisel algılamasını ifade eder. Kişinin pratik tecrübeyle edindiği bilgiye “gösterilen” denilebilir. Henüz o noktaya gelmemiş bilgiye de “gizli” denilebilir.

Hiçbir nesilde bu iki bileşimden oluşmamış bilgi sahibi birisi olmamıştır. Sadece gösterilen kısmı, bir temel olduğu için çalışmakla yükümlüdürler.

Felsefi Yaklaşımların Yasaklanması

Kabala’da felsefi yaklaşımlara izin verilmez. Kabala ilmi sadece görgül ve kanıtlanmış bilgiye güvenir.

Dolayısıyla yukarıda bahsetmiş olduğumuz üç teoriden bilimsel olarak ruh ve beden ile ilgili hiçbir bilgi edinemeyiz. Bu teoriler dini tanımlamaların bir türevidir. Ruh ve beden ilişkisini bilimsel olarak sadece Kabala’nın ilmiyle tanımlayabiliriz.

Bu doğrultuda vücutla ilgilenen ve deneysel kanıtlanmış sonuçları olan üçüncü teoriyi kullanma hakkımız var. Kabala mantığa dayalı tüm açıklamaları reddeder.

Üçüncü Teorinin Eleştirisi

Üçüncü teori, eğitimli bir insanın ruhu tarafından yadırganılır, çünkü vücudun kişiliğini reddeder ve sanki dış etkenlere bağımlı bir makineymiş gözüyle bakar. Bu noktadan yola çıkarsak insan tümüyle doğanın etkisi altında, hiçbir özgür arzusu olmadan yönlendirilmektedir. Tüm hareketleri zorunluluktan yapmakta ve hareketleri vasıtasıyla ne mükâfatlandırılmakta; ne de cezalandırılmaktadır, zira ödül ve ceza kanunları sadece özgür iradeli bir insan için geçerlidir.

Bu teori Yaratan’ın ödül ve cezasına inanan dinci ve laik kesimler tarafından eşit şekilde reddedilmektedir. Görünüşe göre hepimiz kör doğanın ellerinde bilinmeyen bir yöne doğru giden oyuncaklarız. Dolayısıyla üçüncü teori bu dünyada kabul görmemektedir.

Böylece üçüncü teori altında makine denilen vücut, insan denilen varlığı temsil etmemektedir. İnsanın özü, benliği vücutta gizlenmiş, görünmeyen ve algılanmayan ruhani bir maddeden ibarettir.

Peki, felsefeye göre materyal ve ruhi maddeler birbirine karışamazsa bu madde vücudu nasıl hareket ettirebilir? Bu yüzden felsefede ve metafizikte bu soruya cevap yoktur.

Sonuç
1. Her şeyi beş duyumuzla algılıyoruz. Bu beş duyunun birleşimi sonucu ortaya çıkan resmi beynimiz algılar ve önceden bilinenlerle kıyaslayıp çevremizdeki yerimizi tanımlar. Dolayısıyla insan, hem kendisini; hem de çevresini beş duyusu sayesinde böyle algılar. Vücut ya da dünya tek başına mevcut değildir; ikisi de beş duyumuzun sonucudur. Baal HaSulam şöyle yazar: “Vücudumu katı ve belli bir uzunlukta hissediyorum, çünkü duyularım bana böyle gösteriyor...”

2. Eğer hiçbir duyumuz olmasaydı, kendimizi hissedemezdik. Eğer duyularımız farklı olsaydı; kendimizi ve dünyayı farklı algılardık.

3. Beş duyumuzla algıladığımız her şeye “gösterilen” denir. Doğal olarak her birey kendi doğasını kendi verileri, duyarlılığı ve zekâsı dâhilinde görür ve gösterir. Gösterilenler:

Kişi, özgü

Genelde insanlara gelişiminin her safhasında beş duyusu dâhilinde gösterilir

4. Gizlenen ise gelecekteki bir tarihte gösterilecek olan bilgidir. İki tür gizlilik vardır:

·Duyularımızla sonradan gösterilecek olanlar ve

·Beş duyumuzla asla hissedemeyeceklerimiz

5. Beş duyumuzla hissetmemiz mümkün olmayan şeyleri ise altıncı hissimizle algılayabiliriz. Her insan içinde altıncı hissin tohumunu taşır ve bunu büyütebilir. Altıncı hissimizi Kabala ile geliştirebiliriz. Altıncı hissimizle edindiğimiz hisler de beş duyumuza benzer bir şekilde, ikiye ayrılır:

Vücut dediğimiz, “ruh” ve

Etrafımızı saran gerçek âlem, “Üst Dünyalar”.

Üst dünyalar sonsuzluk, mükemmellik ve her şeyin bilinmesi hissidir.
alıntı
 
Üst