Dr. Bedri Ruhselman

Ripleyx

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Haz 2010
Mesajlar
5
Tepkime puanı
1
ruhselman.jpg

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Dr. Bedri RUHSELMAN kimdir ?[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Ülkemizde Spiritüalizm Alanında İlk Deneysel ve Teorik Çalışmaları Yapmış,Tarihi Müstesna bir kişilik olan Dr. Ruhselmanı sizlerle paylaşmak istedim. Gerçekten ilginç ve idealist,şaşırtıcı Bir hayat hikayesine sahip. Bir göz atmanızı Öneririm...[/FONT]



[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Türkiye'deki Ruhsal Araştırmalar'ın öncüsü olan Dr. Bedri RUHSELMAN, 1898 yılında, İstanbul'un Fındıklı semtinde, dünyaya geldi. Soy kütüğü, Kafkasya'da yaşayan Çerkezlerin Şapsığ koluna uzanır. Babası Bahriye Kolağası, (Kıdemli Yüzbaşı) Askeri Cerrah Cemal Efendi, annesi ise Kastamonu Kale Kumandanı Binbaşı Hüsnü Efendi'nin kızı Safiye Hanım'dı. [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]İlkokulu bitirinceye kadar İstanbul'da oturdular. İlkokula Şemsi Mekatip'te başladı. Çocukluğunun ilk yılları İstanbul'un Fındıklı semtinde geçen RUHSELMAN, 1902 yılında babasının Çanakkale'ye tayin olması nedeniyle, ilk ve ortaokulu Çanakkale'de tamamladı. Çocukluğunun ilk yıllarında geçmiş yaşamı ile ilgili bazı hatırlamalar yaşamıştır. "Ruh ve Kâinat" adlı eserinin 944. sayfasında bu konudan kendisi şöyle bahsetmiştir:[/FONT]



[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]"Çocukluğumun hangi zamanında başladığını bilemediğim, 4-5 yaşıma kadar beni takip eden bu hatıranın, o zamanki canlı tesirlerini hâlâ az çok duyabiliyorum. Bazen bir çocuk merakı ile, bu hikâyenin ne zaman meydana geldiğini annemden sorardım. O, önce, bir rüya görmüş olduğumu düşünerek, bana baştan savma cevaplar vermekle yetinmişti. Fakat bilahare devam eden ısrarlarım karşısında, nedense bazı endişeler duymaya başlamış ve beni şiddetle tehdit ederek, bir daha böyle şeyleri konuşmaktan menetmişti. Beş yaşından sonra bu hatıralar yavaş yavaş kuvvetini kaybetti ve canlı sahneler yerine sönük ve silik birtakım klişeler sürekli olmaya başladı. Bu hikâye aşağı yukarı şu idi: Ben yine bir çocuktum, fakat başka bir çocuktum, annem ve diğer 2-3 kardeşimle beraber (O tarihte yalnız bir kardeşim vardı!) bir seyahatte bulunuyoruz. Denizdeyiz ve bir kayığın içindeyiz. Yanımdaki annem ve kardeşlerim şimdikilere hiç benzemiyor. Büyük bir limandayız. Bu limanda bir manzara var ki, benim merakımı en çok uyaran bu oluyor. Zira bu, mutat olarak gördüğüm şeylere benzemiyor, fakat bana aynı zamanda, çok yakın ve mutat görünüyor. Deniz üzerinde veya sahillerde büyük tesisata bağlı ve asılı duran terazi kefeleri gibi birtakım şeyler var, ama bunların üzerinde silâhlı adamlar duruyorlar ya da bazı şeyler yapıyorlar. Nihayet büyük makineler, kalabalık sahiller ve birçok görmediğim insanlar içinde hatıram bulanıyor ve siliniyor. Bu gördüğüm şeylerin hiç biri, o zamanki alışılmış yaşamımda yoktu. Burası neresi idi, bu gördüğüm adamlar kimlerdi, ben buralara ne vakit gitmiştim? İşte o zamanlarda kafamı işgal eden meseleler bunlardı. Acaba bu, gerçekten bir rüyanın izlenimi miydi? Bu mümkündür, bir çocuk birçok rüya görebilir. Fakat gördüğüm rüyalardan hiç birisi bende bu kadar, içinde yaşanmışçasına canlı bir sahne izlenimi bırakmamıştı."[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]RUHSELMAN, on yaşındayken müziğe olan ilgisi nedeniyle keman dersleri almaya başlar. Keman derslerini veren hocası Kâzım Efendi'ye göre, müziğe olan yeteneği çok fazladır.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]12 yaşındayken, eline ruhlarla irtibatı konu alan küçük bir cep kitabı geçer. Ve onu gizlice okumaya başlar. Gizlice okur çünkü babası bu tür konularla ilgilenmesini kesin olarak istememektedir. Ama RUHSELMAN, tavan arasında, kendi kendine ufak celse denemeleri yapmaya başlamıştır bile. Hatta bir gün, okuduğu kitaplardan birinde, ölen insanların Kabir Azabı yaşadıkları bir dönemin olduğunu ve imamın mezar başında talkın vermesinden sonra, bazı olayların ortaya çıktığının yazılı olduğu bir bölüme rastlar. Bu konu onun son derece ilgisini çeker. İşin gerçeğini anlamak için bir cenazenin peşine takılır, kabristana gider ve orada sabahlar. Ve ruhsal olaylara olan ilgisine böylelikle başlamış olur. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]15 yaşına geldiğinde, bu kez babasının ve onun bazı arkadaşlarının yanında, ilk celse deneyini yapar. Kendisinin belirttiğine göre, bu celsede bir savaşın çıkacağı söylenir. Nitekim 1914'te, Birinci Dünya Savaşı patlak verir. Bu nedenle ailesi, RUHSELMAN'ı bir denizaltı ile İstanbul'a yollar. Bundan böyle lise öğrenimine Kabataş Lisesi'nde devam edecektir. Lise eğitimi sırasında, aynı zamanda keman dersleri de almaktadır. Hocası ise, o dönemde İstanbul'da bulunan üstat kemancı Bay Braun'dur. RUHSELMAN, keman alanında o kadar çok ustalaşmıştır ki, hocası bazı prenslere RUHSELMAN'dan ders almaları için referanslar vremeye başlamıştır. 1916 yılında Kabataş Lisesi'ni bitirdikten sonra Tıbbiye'ye girer. Ailesi de İstanbul'a gelmiştir. RUHSELMAN'ın eline o dönemlerde, "Hakikat-ı Muhammediye" adlı bir kitap geçer. Bu kitapta cennet anlatılmaktadır. Cennete kimlerin gireceği belirtilmekte, en üst sırayı da şehit olanların alacağı vurgulanmaktadır. Genç RUHSELMAN bu kitaptan o kadar çok etkilenir ki, o sıralarda devam eden Çanakkale Savaşı'na katılmaya karar verir. Hemen askerlik şubesine gider ve kaydolur. Ve bunu da kimseye söylemez. Ertesi gün büyük bir gönül rahatlığı içinde, Bab-ı Ali yokuşundan inerken, kahve önündeki tahta sedirde oturmuş bir adamın gazete okuduğunu görür. Tam adamın önünden geçerken, rüzgârın etkisiyle gazetenin sayfası döner ve arka sayfadaki bir ilân gözüne çarpar. Bu dikkat çekici ilânda, Aksaray semtinde bulunan bir falcının geleceği okuduğu belirtilmektedir. Bu tür esrarengiz konulara zaten meraklı olan RUHSELMAN, bu falcıya gidip, geleceğini öğrenmeye karar verir. Çünkü, savaşa gidip şehit olmayı amaçlayan RUHSELMAN, muhtemelen falcıdan bunun olup olmayacağını öğrenmek istemektedir. Aksaray'a falcının yanına gider. Onu bir odaya alırlar. Saatlerce bekler. Ne gelen vardır, ne giden. Neden sonra çok yaşlı, sakallı, titrek bir ihtiyar, değneğine dayana dayana gelir, karşısında durur. RUHSELMAN'ı görür görmez, yarı trans durumunda bağırmaya başlar: [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]- "Cerrahın oğlu, cerrahın oğlu, ne cenneti? Deli misin sen? Cennete gideceğin yok. Sen bu işten vazgeç ve eğitimini tamamla. Haydi kalk, yıkıl karşımdan." [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Falcının bu hiddeti karşısında büyük bir korkuya kapılır. Düş kırıklığı içinde oradan ayrılır. Ve yolda düşünmeye başlar. Bu falcı adam babasının işini, kendisinin öğrenci olduğunu, askere yazıldığını ve cennete gitmeyi düşündüğünü bir anda söylemiştir. Heyecan içinde fırlar, olup biteni kavramıştır... Eve gelir. Durumu ailesine anlatır. Evde bir telâş başlar, çünkü biraz sonra RUHSELMAN'ın, gidip askerlik şubesine teslim olması gerekmektedir. Bedri RUHSELMAN'ın yüzbaşı olan dayısı onu alır ve o sıralarda subayların gelip gittiği, Sirkeci'deki Meserret Kahvehanesi'ne götürür. Oradaki birkaç subayla birlikte, ne yapılabilir diye konuşmaya başlarlar. Masada bu tartışma sürerken ilginç bir olay olur. Yan masada oturan bir subay konuşmaları duymuştur. Masaya dönerek ne olduğunu sorar. Dayısı olan biteni anlatır ve çaresiz kaldıklarını söyler. Çakmak mavisi gözleriyle bunları sessizce dinleyen subay başını sallar ve genç RUHSELMAN'a dönerek şunları söyler: [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]- "Oğlum, duyguların çok güzel. Vatan için ölmek şereftir, ama sen çok gençsin ve okuyorsun. Evet, milletimizin askere ihtiyacı var, ama okumuş insana daha çok ihtiyacımız var. Savaşta insan bir kere ölür, ama okumuş bir insan yaşayarak, vatanına her gün hizmet eder. Sen de eğitimini tamamla ve milletine bu yolda hizmet et!" [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Sonra cebinden bir kart çıkarır. Üzerine bir şeyler yazar ve "Bunu Savaş Bakanlığı'na verin ve bu çocuğun adını sildirin." der. Dayı ve yeğen sevinçle kartı alırlar. Kartın üzerinde şu isim yazmaktadır: "Miralay Mustafa Kemal"[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif](Tüm yakınlarına sonradan anlattığına göre, bu olay daha sonraları RUHSELMAN'ı çok etkileyecektir.)[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1920 yılında RUHSELMAN, Tıp Fakültesi'nin dördüncü sınıfındadır. Bu arada da keman dersleri devam etmektedir. Özellikle Adli Tıp hocası Saim Ali Bey, onun müzikle ilgili çalışmalarını çok desteklemektedir. Müzik sevgisi daha ağır bastığı için, RUHSELMAN tıbbiyeyi bırakmaya karar verir. Hedefi, Avrupa'da müzik eğitimi görmektir. Ancak bunun için para gereklidir. Sonunda o da bulunur. O dönemin geleneklerine göre, Kadıköy Bostancı'da oturan Mısırlı bir Prenses, kendisini himayesine alır ve ona mali yardımı sağlar. [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Dr. Bedri RUHSELMAN 1920'de Prag'da. Konservatuarı bitirdikten sonra, "Meister Schule"nin, (Virtüöz Okulu'nun) sınavlarına girer. Çok zor olan bu sınavı vermeyi başarır. Son sınıfın ikinci yarısına kadar, bu okula devam eder. Gayet parlak derecelerle ilerleyerek, keman dalında virtüözlük derecesine yükselir. Bedri RUHSELMAN, Prag'daki müzik eğitimi sırasında tanıştığı bir kişiden, ruhçuluk konusundaki ilk bilgilerini alır. Bu eğitimin yanı sıra, metapsişik araştırmalara da başlar. Fransızca, Almanca ve biraz da İngilizce bilmenin verdiği avantajla, teorik ruhçuluğu dünya literatüründen çok iyi izleyebilmektedir. Allan Kardec, Gustave Geley, Charles Richet, Léon Denis gibi Klasik Ruhçuluğun öncülerinin yazmış olduğu ciddi eserleri iyice inceler. RUHSELMAN kitaplardan okuduklarını uygulayarak ipnoz öğrenir. Fakat kendisine mali destek sağlayan prensesin maddi durumu bozulur. Bu yüzden virtüözlük sınavlarına giremeden, Türkiye'ye dönmek zorunda kalır. [/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Cumhuriyetin ilânının ilk yıllarıdır. Türkiye'ye dönen RUHSELMAN, Anadolu'nun çeşitli kentlerinde 1926 ile 1933 yılları arasında müzik öğretmenliği yapar. Ve sonunda, yarıda bırakmış olduğu Tıp Fakültesi'ne yeniden girer. Üniversiteden mezun olduktan sonra, Profesör Frank'ın yanında uzmanlık eğitimi görür ve dahiliye uzmanı olur. Ardından İzmir'de bir muayenehane açar. Bu arada spiritüel araştırmalarına devam etmektedir. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1936 yılında ünlü Müzikolog Hüseyin Sadettin Arel'in medyomluğu aracılığıyla, ilk ileri düzeydeki ruhsal bilgi celselerine başlar. Kendisini "Üstat" adıyla tanıtan bedensiz varlık, bu celselerde oldukça ileri seviyeli bilgiler aktarmıştır. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu bilgilerle, Dr. Bedri RUHSELMAN'ın gelecekteki bilgi çalışmalarının temelleri atılmaya başlanmıştır. 20 celse süren bu ruhsal irtibat celselerinin sonunda, "Üstat" adlı bedensiz varlık: "Bu irtibatın devamı, sizin ölçülerinize göre uzunca bir zaman sonra olacaktır" diyerek celselere son verir.Bu uzun zaman tam 11 yıl sürmüştür.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu süre içinde Dr. RUHSELMAN, verilmiş bilgilerin sentezini yapmaya çalışmıştır. Alınan bu bilgiler Yeni Ruhçuluğun doğmasına zemin hazırlamıştır. Dr. Bedri RUHSELMAN bir süre Bakırköy Akıl Hastanesi'nde çalışır ve incelemeler yapar. Doktorluğa başladıktan sonra "Fener" adlı bir dergide yazıları yayınlanır. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu dergi, Mart 1938'de yayın hayatına başlar. Ancak parasal sorunlar yüzünden 1938 Ağustosu'nda, kapanır. Dr. RUHSELMAN 1940-1941 yıllarında, yedek yüzbaşı rütbesiyle doktor olarak askerliğini yapar. Askerlikten sonra, spiritüalizmle ilgili çalışmalara yine devam eder. Bu arada Afganistan, Türkiye'den doktor istemektedir. Dr. Bedri RUHSELMAN birkaç doktorla birlikte, 1943 Martı'nda Afganistan'a gider. Doktorlar arasında, ilk Türk spiritüalistlerinden olan Dr. Sevil Akay da vardır.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Dr. RUHSELMAN Kabil'deki Rıfkı Sanatoryumu'nda üç yıl süreyle başhekimlik görevini yürütür. Bu ülkede çalışırken, bir ara Hindistan'a gidip orada kalma girişiminde bulunur. Fakat İngilizler bunu kabul etmez. Afganistan'da geçen bu üç yıl içinde deneysel çalışmalarını sürdürür. Aynı zamanda üç ciltlik "Ruh ve Kâinat" adlı kitabını tamamlar. 1946'da yurda dönen Dr. RUHSELMAN, bu çok önemli eserini yayınlar.[/FONT]

[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu kitabı yurdumuzda, ruhçuluğun ve metapsişik çalışmaların tanınmasına olanak sağlamıştır. "Neo-Spiritüalizm" ismini verdiği, bu alanda yeni bir ekol kurar. "Ruh ve Kâinat" kitabında bütün ruhsal konular ele alınmıştır. İnsan, ruh, ölüm, ölüm ötesi, tekâmül, vicdan, kader gibi önemli konular hakkında bilgiler verilmektedir. Tekrardoğuş konusu bilimsel açıklama ve örneklerle ortaya konmuştur.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1947'de, İzmir'de doktorluk mesleğine devam etmiştir. Orada da bir celse grubu kurarak metapsişik çalışmalarına devam eder. Bu arada, İstanbul'da bulunan grupla da bağlantıyı devam ettirir. Doktorluk yaptığı yıllarda ücret karşılığı hasta bakmaktan hep çok rahatsız olduğu ve ücret almayı hiç içine sindiremediği bilinmektedir. Sonunda muayenehaneyi kapatarak, İstanbul'a geri döner.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Artık, ruhsal bilgi çalışmalarına daha fazla zaman ayırmak istemektedir. Bu nedenle, maaş karşılığı çalışabileceği bir iş aramaya başlamıştır. Ve böyle bir fırsat da eline geçer. Akdeniz'de, Marsilya hattında çalışan Ankara Yolcu Gemisi'nde doktorluk yapmaya başlar. Böylelikle kamarasında rahatlıkla spiritüel konuları araştırmaya bol bol zaman bulur. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1948 yılında Ankara ve İstanbul Üniversiteleri'nde ruhçuluk üzerine bir dizi konferanslar verir. Büyük bir bölümü celse çalışmalarından oluşan "Ruhlar Arasında" adlı kitabını 1950'de yayınlar. En büyük amacını gerçekleştirmek üzere bir dernek kurmayı hedeflemektedir. Bu nedenle, Taksim Sıraselviler'de, Billurcu Çıkmazı'nda bulunan harap bir yeri düzenleyerek kullanmaya başlar. Resmi olarak, 30 Mart 1950'de "Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneği"ni kurar. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Kurucuları: Dr. Bedri RUHSELMAN, Dr. Sevil Akay, Avukat Suat Plevne, Muammer Bayurgil ve Nurettin Özmen'dir. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Dr. Bedri RUHSELMAN 1951'de "Allah" adlı kitabını yayınlar. Ankara'da yayınlanan "İç Varlık" adlı dergide de makaleleri çıkmaktadır. Yine bu dönemde Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneği, Uluslararası Spiritüalizm Ruhçuluk Federasyonu'na üye kabul edilir. Aynı yıl Stockholm'de Uluslararası Spiritüalizm Kongresi yapılmaktadır. Dr. RUHSELMAN bu kongreye, "Medyomluğun ve Ruhların Dünyamızdakilerle Görüşme ve Münasebetlerinin Neo-Spiritüalizma Görüşü ile İlmi İzahı" başlıklı 61 sayfalık bir rapor sunar. Böylece kongreye katılan 15 ulusun yanında ilk kez Türkiye de yer almış olur.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Bu rapor ayrıca dünyadaki çeşitli ruhçu merkezlere dağıtılmış ve çok olumlu yankılar uyandırmıştır. Dr. Bedri RUHSELMAN'a, Londra'daki Uluslararası Spiritüalizm Federasyonu Başkanı Hitchcock'tan, hayranlık dolu bir mektup gelir. Bu rapor aynı zamanda, "Medyomluk" adıyla Türkçe olarak da yayınlanmıştır. [/FONT]
 

gecenin_sesi

Kayıtlı Üye
Katılım
10 Mar 2010
Mesajlar
125
Tepkime puanı
4
yararlı bir çalışma,etkilendim..paylaşım için teşekkürler.
 

logii

Kayıtlı Üye
Katılım
17 May 2009
Mesajlar
1,044
Tepkime puanı
267
Hani ruh dedik ya, O Tanrı'nın nefesi dedik ya, işte O dur tek tek dolaşan her alemde ve Dr. Bedri Ruhselman batıda yeşermiş olan klasik spiritüalizmi ele alıp geliştirmiş ve insanlık ufkunu sonsuzluğa yönelterek Ruhçuluk anlayışını doktoriner tarzda insanlığa sunmuştur.

1- Bütün yaratılmış olanları var eden, yaratan Allah'tır. Yaradan, her dilde başka isimle anılmış ve herkesin görecelik anlayışına göre kimlik almıştır.

2- Allah'ın vücut verdiği yaratıklar bizim idrak alanımıza girmeyecek bir sonsuzluk içinde yayılıp giderler ve bu sebeple onlar bizim için ezeli ve ebedidirler.

3- Allah'a hiçbir kimlik yakıştırılamaz çünkü O, Mutlak'tır. Yaratıklar ise görecelidir. “Mutlak” sözcüğünden çıkardığımız anlam; hiçbir şeyle, hiçbir şekilde karşılaştırılması söz konusu olmayandır.

Bu nedenle Yeni Ruhçu bir görüşle; Allah hakkında, büyüklük, küçüklük, iyilik, fenalık, bilicilik, bilmeyicilik gibi her zaman zıtlarıyla karşılaştırılan eksik sıfatların hiçbirinin söz konusu olmayacağına inanmış bulunuyoruz. Bizim O'nu anlamaktaki bu güçsüzlüğümüz O'nun mutlak değerini ne büyütür, ne de küçültür. Bundan da bize ne bir mükafat ne de bir ceza gelir.

4- Yaratılış, bizim düşünme ve duygulanma yeteneğimizin dışında kalır. "Yoktan var olmak" sözü, bizim hiçbir zaman anlayamayacağımız anlamları içerir. Biz, yokluğu hiçbir zaman idrak edemeyiz ki, ondan var olma halini düşünüp, duyabilelim!

5- Demek ki, “Allah bizce söz konusu olmayacak şekilde ruhları yaratmıştır, onlara vücut vermiştir,” gibi çok eksik ve kusurlu bir ifadeden başka herhangi bir söz söyleyemeyiz.

6- Ruh, tesirlilik gücüne sahip şuurlu bir varlık olmakla beraber; onda toplanmış olan bütün nitelikler bizim bildiklerimiz ve anlayabildiklerimizle sınırlı değildir. Ruhun becerileri, madde evrenindeki maddesel bağları oranında kararmış ve gözden kaybolmuş durumdadır.

7- Ruhlar madde evreninde tekamül ettikçe yani görgü ve deneyimleriyle madde üzerindeki tesirlilik kudretlerini kullanabilme imkanlarını genişlettikçe, kendilerinde saklı bulunan yüksek beceriler de yavaş yavaş artan bir şekilde gelişme ortamı bulur ve onlar da o oranda maddesel tutsaklıktan kurtulurlar.

8- Ruhların tekamülü zorunludur çünkü onların maddelere bağlanmalarının amacı, kendilerinde saklı bulunan, maddelerle ilgili bütün becerilerinin yavaş yavaş ve yükselen bir şekilde gelişmesiyle tesirlilik kudretlerini maddesel evrende de özgür olarak gösterecek bir duruma gelmektir.

9- Tekamül, ruhların ancak maddesel evrenle olan ilişkileri bakımından söz konusudur. Daha doğrusu tekamül, doğa kanunları gereğince ebedi olması gereken ruh ile madde arasındaki ilişkilerin, yine doğa yasalarına her noktada uygun bir durumda gelişmiş olmasıdır. Bu nedenle biz madde evreniyle olan ilişkileri dışında ruhun hiçbir varlığını, hiçbir etkinliğini nasıl idrak edemiyorsak, onun ebedi sonundan da söz edemeyiz. Bu nedenle, onun maddesel evren dışındaki tekamülü de bizce söz konusu olamaz. O halde ruhların tekamülü demek, onların maddelerle olan ilişkilerinin tekamülü demektir.

10- Demek ruhlar görgü ve deneyimlerini arttırmak için maddesel evrene zorunlu olarak bağlanırlar. Bu durumu zorunlu kılan İlahi Yasalardır, daha doğrusu bu yasaların gereklerine susamış ruhun kendi oluş halidir. Bu durumda, ruhların maddelere bağlanması bir neden değil, sonuçtur ve bu sonuç ruhları tekamül amacına ulaştırıcı bir araçtır. İşte Yeni Ruhçuluk düşüncesi; klasik deneysel ruhçuluk izleyicilerinin birçoğundan, birçok skolastik felsefe düşüncesi sahiplerinden ve özellikle eski Hindistan'dan, Budizmden kaynağını alan birçok dinsel ve felsefi anlayışlardan bu şekilde ayrılır.

11- Yaratıkların göreceli oluşu ve meydana gelmiş olması, onların yönetilmesinin zorunlu olduğu sonucunu verir. Yönetim bir düzene bağlıdır. Düzen de bir takım yasalarla disiplin altına alınmıştır. Yasasız düzen ve düzensiz yönetim olmaz.

Yaratıkların düzeni, doğa yasaları adıyla anmaya alıştığımız İlahi Yasalar'la sağlanır. Bu yasaların belirledikleri düzen görecelidir. Bu durum onların, göreceli değerde olan şuurlu etkileyiciler tarafindan uygulanma alanlarına çıkarılmasını gerektirir, çünkü kesinlikle hiçbir göreceli varlığın Mutlak'la karşılaştırılamayacağı bilinir.

Evren, İlahi Yasalar içinde ruhlar tarafından yönetilir ve ruhların da bu işi başarabilecek durumlara gelmeye çaba göstermesi, bu halin doğurduğu zorunluluklardan biri olur. Demek ki ruhlar, tekamül dereceleri oranında evreni yönetecek durumlara gelirler. Öte yandan, evreni yönetmenin sonu olmadığı gibi ruhların tekamüllerinin de sonu yoktur.

12- Yeni Ruhçuluk anlayışına göre bu sonsuzluk bir takım mistik ve doğmatik kaynakların inandığı gibi bizi, ruhların bir gün Allah olacakları ya da herhangi bir şekilde Allah ile ilişkide bulunabilecekleri düşüncesine hiçbir zaman götürmez.

13- Ruhun tekamülü madde evreniyle olan ilişkisinin gelişmesine ait olunca, bu ilişkilerin ebediyet içinde kesilmemesi gerekecektir, çünkü bu ilişkileri tamamlamış olmak, İlahi Yasaları tam olarak uygulayabilir bir duruma gelmek demektir.

14- Ruhların madde evreni içindeki tekamülleri için ruhlar, maddelerin en ilkel hallerinden en gelişmiş hallerine kadar sıralanmış bütün alemlerinde kendi ihtiyaçlarına göre bir süre yaşarlar. Böylece onlar her maddesel durumda, her maddesel aşamada ve her maddesel gereklilikte yoğurularak, yuvarlanarak görgü ve deneyimlerini arttırmak imkanını bulurlar.

15- Üç buutlu alemimiz, sonsuz madde evrenimizin oldukça geri bir aşamasıdır. Böyle olmakla beraber, bu ilkel aşama bile bize, bir ebediyet kadar uzun görünen zaman içindeki sonsuz maddesel oluş imkanlarını sunar.
Bu alemde birçok dünyalar vardır ve her bir dünya, henüz o dünyada görgü ve deneyimini tamamlamamış bir ruh için bir dev kadar büyüktür.

16- Üç buutlu alemin dünyaları ayni doğal şartlara bağlı değildir. Bunlar birbirinden çok farklı değişikliklerle ayrılırlar.

17- Her grupta tekamül eden ruhlar, o gruptaki dünyaların gereklerine ve zorunluluklarına uygun, ayni amaca yönelik farklı bir tekamül yolu izlerler. Bir ruhun üç boyutlu evrendeki tekamülünü tamamlayabilmesi için bütün bu dünya gruplarındaki tekamül yollarından geçmesi şart değildir.

18- Evrende her yer iskan edilmiştir. Her yerde, o yerin gereklerine, oluş şartlarına ve doğal yasalarına uygun şekilde tekamül eden ruhlar vardır. Maddesel evrende, maddesel zerreden arınmış boş bir yer yoktur. Ruhların etkilerinden uzak bir tek zerre de yoktur.

19- Gruplanmış olan bütün bu sayısız tekamül aşamasını çeşitli alemlerde tamamladıktan sonra ruhlar, üç buutlu alemde işlerini bitirmiş ve oralardaki maddesel olaylara egemen bir duruma gelmiş olurlar. Bu andan başlayarak, ayrı ayrı yollardan gelen ruhlar sembolik bir ifadeyle dört buutlu dediğimiz daha yüksek ve esaslı değişimler geçirmiş maddesel sıralamadaki bir aleme girerler. Bu alemde yine sonsuz olan ayrı ayrı tekamül imkanları içindeki iradeleriyle ve ihtiyaçlarına göre, belki tekrar ayrılacak olan yollarına devam etmek üzere birleşirler.

20- Dünyamızın içinde bulunduğu tekamül grubu öteki dünyalar arasındaki oldukça geri bir aşamayı oluşturur.

21- Tekrar doğuş sürecinde izlenen amaç; ruhların dünyadaki herhangi bir madde oluşumuna ait gereklerde fiilen yaşadıktan sonra, daha yüksek düzendeki madde gereklerinde de yaşamaya kendilerini hazırlamalarıdır.

22- Bu durumda, bazı klasik düşünce sahiplerinin kabul ettikleri tenasüh fikri, klasik Deneysel Ruhçuluk anlayışında olduğu gibi, Yeni Ruhçuluğun anlayışına göre de kabule uygun değildir.

23- Bir hayatta, şuurlu ya da şuursuz her ruh varlığının yapmakla yükümlü olduğu, kendi ihtiyaçlarına göre belirlenmiş bir takim işleri vardır. Burada varlıkların şuurlu ya da şuursuz olması, bu işlerin değerini, gerekliliğini ve sonuçlarını ne azaltır, ne çoğaltır, ne de ortadan kaldırır. Bütün varlıklar Nedensellik Yasası içinde birbiriyle ilintili hayat şartlarına bağlı olarak dünyaya tekrar tekrar gelip giderek yükselirler.

24- Nedensellik Yasasi'ni tanımış olan ruh, tekamül yolundaki adımlarını daha önceki aşamalarda olduğundan daha çok hızlandırır. Bu döneme girdikten sonra, ruhun öteki gizli becerileri daha hızlı olarak ve daha güvenle gelişmeye başlar çünkü Nedensellik Yasasi'ni anlamış ve kabul etmiş olan ruh, doğa yasalarına ayak uydurmak için daha büyük çabalar harcar. Bu çabalar onun, İlahi Yasalar'in uygulanmasıyla vazifeli varlıklar sırasına geçmek yolundaki yürüyüşünü hızlandırır. Bu da, İlahi Yasalar'in gereğidir.
Demek ki insan, Nedensellik Yasasi'nin anlamını ne kadar iyi kavrayabilmiş ve onun gereklerini ne kadar yerinde uygulayabilecek bir duruma gelmiş ise, o kadar yüksek düzeyli bir insan halini alır, o kadar güçlü bir varlık olur ve sonunda ebedi yükselişindeki adımlarını çok hızlandırmış ve kolaylaştırmış olur.

25- İnsanın bir hayatta deneyimlerini başarıyla tamamlayabilmesi; "bütün fiil ve hareketlerini doğa yasalarına uydurmuş olmak" formülü ile gösterilebilir.

26- Doğa Yasalarına uyup uymamanın ölçüsü vicdandır. Herhangi bir fiil ve hareket karşısında vicdanımızda duyduğumuz en hafif bir burkulmadan, en acı ve keskin sızılara kadar olan her duygu bize, doğa yasalarından ayrılmak girişiminde bulunduğumuzu hatırlatır.

27- Dünyadaki deneyden amaç, maddelerden tiksinmek ve olaylardan kaçarak, yalıtılmış hayata girmek değildir. Bunun aksine, maddeleri amaç olarak kabul edip onların geçici olaylarına tapmak da değildir. Hem birinci, hem de ikinci yollar ayni derecede sakattır. Bunlar, dünyaya gelmekteki amaçları incitir ve başarısızlık etkenlerini hazırlar.

Dünyalardaki maddeler tekamülün araçlarıdır. Bu bakımdan, onlara bağlanmak ve onların doğurduğu olaylardan kendimizi uzaklaştırmamak zorundayız.
Fakat maddeler tekamülün amacı değildir. Bu da onlara, ancak belirli amaçlar uğrunda ve o amaçların gerçekleşmesi için bağlanmamız gerektiğini gösterir. Bu amaçlar gerçekleşince, maddelere olan bağlılıklar hemen kendi kendine çözülür ve çözülmelidir. İste bu gerçeği duyarak anlayabildiğimiz oranda, yükseldiğimizi idrak etmiş oluruz.

28- Doğru yolu bulmak, iyi insan olmak, tecrübelerimizi dünyada başarıyla bitirmek; özetle, tekamül etmek için hiçbir ahlak hocasına gerek yoktur. Bir ruh hakkında hoş görülebilir olan az çok kötü bir hareket, diğer bir ruh hakkında en ağır sorumlulukları düşündürebilir. Bunu da dışarıdan kimse belirleyemez. Herhangi bir ruhun ihtiyacı karşısında verilen öğütler, başka bir ruhun ihtiyaçlarına yeterli olmaz ve ona yarar sağlamaz. İnsanın ahlak hocası dışında değil, kendi içindedir.

O ne büyük bir saadettir ve ne büyük bir kazançtır ki, her insanin rehberi ve kurtarıcısı kendisinden asla ayrılmayan ve ebediyet içinde kendisine eslik eden en yakin ve en emin bir yerdedir yani kendisindedir."

..
 

Ripleyx

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Haz 2010
Mesajlar
5
Tepkime puanı
1
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]RUHSELMAN 1952'de "Ruh ve Kâinat" adlı bir dergi yayınlamaya başlar. Ancak maddi imkânsızlıklardan dolayı 18. sayıdan sonra dergisini kapatmak zorunda kalır. 1953'te de "Mukadderat ve İcabat" adlı kitabını yayınlar. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Arkadaşlarıyla birlikte gerçekleştirdiği celse çalışmalarında kehanet niteliği taşıyan bilgiler de elde edilmiştir... Bunlar noterlikçe tastik ettirilmiş ve bunların tamamı gerçekleşmiştir.
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Dr. RUHSELMAN'ın bu dönemdeki çalışmaları tipik bir idealist insanın faaliyetlerine benzer. Yazılarını yayınlatmaya çalışır, broşürler bastırır, sokaklarda dağıttırır. Ruhsal bilgileri daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için tüm maddi zorluklar içinde elinden geleni yapmaya çalışır. [/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Kendilerini "Kadri", "Mustafa Molla", "Şihap", "Kemal Yolcusu" gibi isimlerle tanıtan ruhsal varlıklarla kurduğu önemli ruhsal irtibat celselerinden sonra, "Rehber" adlı varlığın celseleriyle ikinci büyük faaliyetine başlamıştır. Bu celselerden sonra, 1957 yılına kadar üç yıllık bir ara döneme girilir. 9 Aralık 1958 tarihinde, yine bir kehanet tebliği alınmıştır. Dr. Bedri RUHSELMAN'ın operatörlüğünü yaptığı celse, notere onaylatılmıştır. Bu kehanet,Türkiye'nin belirli yerlerinde meydana gelecek sel felâketlerini 50 gün öncesinden haber vermektedir. Ve olaylar aynen gerçekleşmiştir.
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1957 - 1960 YILLARI ARASI[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1957 yılında celse çalışmaları hiç olmadık şekilde çok ileri bir boyuta ulaşmıştır. Genç yaşta aldığı bilgiler Dünya Spiritüalizmi'ni yeni ufuklara taşımıştı, şimdi ise aldığı bilgiler Spiritüalizm'in sınırlarını aşmış evrensel bir kültürün bilgeliğine doğru ilerlemeye başlamıştı. Daha önce kurduğu dernekte çalışmalarını sürdürmesinin mümkün olmadığını anlamış ve çok küçük bir grupla özel çalışmalara başlamıştır.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Kendi kurmuş olduğu "Metapsişik Tetkikler ve İlmi Araştırmalar Derneği"nden 1957'de istifa ettikten sonra 1958 Eylülü'nden başlayıp 1959 Ağustosu'nda son bulan çok farklı ve çok önemli ruhsal irtibat celseleri gerçekleştirmiştir.
Bu "Celse Çalışmaları"nda elde ettiği bilgileri bizzat kendisi düzenledikten sonra, bunları yayınlamamış ve üç kişiye emanet etmiştir. Bu bilgileri saklamak ve zamanı gelince insanlıkla paylaşmakla görevli kişilerce bu bilgiler şu anda halen muhafaza edilmektedir. Bu bilgiler üzerinde şu anda faaliyet gösteren hiçbir dernek ya da grubun söz hakkı yoktur.
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]1958 yılından günümüze kadar saklanmış olan bu bilgilerle ilgili zaman zaman çeşitli spekülasyonlar ortaya atılmıştır. Özellikle de kendisinin kurduğu ancak sonra istifa ettiği Metapsişik Tetkikler ve ilmi Araştırmalar Derneği üyelerince; bu bilgiler üzerinde söz hakkı bulundukları ve bu bilgileri kendilerinin yayınlayacakları iddiası bazen açık bazen ise üstü örtülü olarak bir propoganda aracı haline getirilmiştir. Bu emanet üzerinde ne kendilerinin ne de bir başka vakıf ya da derneğin hiçbir söz hakkı yoktur. Bu durum, bu emaneti ellerinde bulundurulanlarca da defaatlerce şu anda BİLYAY VAKFI adında faaliyet gösteren eski Metapsişik Tetkikler ve ilmi Araştırmalar Derneği mensuplarına duyurulmuştur.[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]
[/FONT]
[FONT=Verdana, Arial, Helvetica, sans-serif]Dr. Bedri RUHSELMAN tarafından üç kişiye emanet edilen bu bilgiler daha sonraları "Bilgi Kitabı" ismiyle anılmaya başlanmıştır. Ancak ne yazık ki, bu ismi bile dejenere etmekte gecikmeyen ve kendilerine "Mevlanacılar" olarak medyadan tanımış olduğunuz, bir başka ruhçu grup sahneye çıkmış ve Bülent Çorak isimli bir bayanın almış olduğu; ne ezoterik ne de ruhsal kültürle uzaktan yakından bir ilgisi olmayan (bize göre obsesif) tebliğlerini Bilgi Kitabı ismiyle yayınlamışlardır. Bu kitabın da Dr. Bedri RUHSELMAN'ın emanetiyle hiçbir ilgisinin bulunmadığın özellikle vurgulamak isteriz.[/FONT]
 

Kar

Elit Üye
Katılım
24 Mar 2009
Mesajlar
637
Tepkime puanı
96
Antalyadaki Metapsişik tetkikler ve ilmi araştırmalar derneğinin toplantılarını bir müddet takip etmişdim.DR.Bedri Ruhsalman,ın kitaplarının bazılarını o dönem okudum.Mevlanacıların bilgi kitabındanda bir çok fasikül okudum.Peki bu üç kişiye emanet edilen gerçek bilgiler dediğiniz yazılar ne zaman açıklanacak?
 
Üst