İnsanlığı Birleştiren Gerçekler

logii

Kayıtlı Üye
Katılım
17 May 2009
Mesajlar
1,044
Tepkime puanı
268
İnsanlığı Birleştiren Gerçekler Tanrı
Tanrı hiç bir şeye benzetilemez ve hiç bir şeyle kıyaslanamaz. Çünki benzetme ve kıyaslama kabul eden her şey, başka şeylerdeki bazı özellikleri taşımadığı için eksiktir. Oysa Tanrı, sadece kendisine benzer. O, O'dur.

Bundan dolayı, Tanrı isim ve sıfata muhtaç değildir. O Mutlak Kudret sahibidir. Sıfatlar eşyayı ve insanı göreceli olarak tarif ettiğinden, Yaradan için değil, yaratılanlar için kullanılabilirler.

Tanrı hiç bir şeyden etkilenmez ve değişmez. Bütün yaratıklar O'nun Kanunları'na bağlıdır. Hiç bir varlıkta O'ndan bir zerre yoktur ki, bunların toplamı Tanrı etsin. Tanrı mutlak sükunet, denge, hareketsizlik ve mükemmellik halindedir.

Tanrı'ya ulaşılamaz. Mekan ve zaman dışı olan Tanrı ile varlıkları arasında bir erişilmezlik vardır. Varlık ne yaparsa yapsın, hiç bir vasıtayla, hiç bir zaman O'na kavuşamaz. Tanrı sonsuzluğun yaratıcısıdır. Yaradılış sonsuzdur.

Tanrı insanlarla Kanunları vasıtasıyla irtibattadır. Bütün evrenler ve varlıklar Tanrı'nın koyduğu Kanunlar'la ayakta durur.

Tanrı için tüm varlıklar bir'dir, bütündür ve mükemmeldir. Bir kürenin yüzeyi merkeze nasıl eşit uzaklıktaysa, tüm yaratılanlar da Yaradan için öyledir.

Tanrı anlaşılamaz. İnsan ne kadar gelişirse gelişsin, Tanrı hakkında herhangi bir anlayışa sahip olamaz. Çünki onda, Tanrı'yı anlamayı sağlayacak bir yetenek yoktur. İnsan ancak kendisini ve tabiatı inceleyip Tanrı'nın koyduğu Kanunları öğrendikçe, O'nun hakkında bazı sezgilere varabilir. Mutlak olan Tanrı'yı Kendinden başka hiç bir varlık anlayamaz.

RUH
Ruh, öz olarak mükemmel yaratılmıştır. O, öz itibariyle kendi kendisinin aynıdır. Eşi ve benzeri yoktur. Parçalara ayrılmaz, azalmaz ve çoğalmaz. Şuur, irade ve tahayyül ruhun melekeleridir. Ruh, Tanrılık bilgiye sahiptir, ama Tanrı değildir.

Ruh ölümsüzdür. Özü bakımından sonsuz güç sahibidir; bu güç asla azaltılamayacağı gibi yok da edilemez. Ruh hayattır, hayat da Ruh'tur.

Ruh şuurludur ve bir maksadı vardır; yani Ruh'un bir amacı, bir vazifesi vardır. Ruh'u yöneten ve ona karışan bir makam yoktur. Çünki Tanrı'nın şuurlu ve idrakli yarattığı Ruh, kendini yönetebildiği gibi, maddeyi de yönetir. Ruhlar, Yaradan'ın Kanunları'na uygun olarak Evren'i sevk ve idare ederler. Evren'i sevk ve idare etmenin ve ruhsal tekamülün sonu yoktur.

Maddesel evren, Ruh'un eseridir. Ruh, sonsuz faaliyette bulunmak zorunda olan bir varlıktır. Bu, onun sonsuz derecede etken olması demektir. İrade ve iktidar sahibi olan Ruh, sürekli olarak maddeye şekil verir ve onu dağılmaktan korur. Ruh, bu işi yaparken, o maddeye özgü kanunlara uyar. Her atom ruhsal bir etki altındadır. Tanrı yaratır; Ruh, yaratılana şekil verir.

Ruh daima tekamül eder. Ruhlar'ın tekamülü demek, onların maddelerle olan ilişkilerinin gelişmesi demektir.

Ruhlar'la iletişim kurulabilir. Medyomlar, insanlarla Ruhlar'ın haberleşebilmesi için aracılık yapan hassas yapılı, özel yeteneklere sahip kimselerdir. Ruhlar'dan gelen bilgiler (tebliğler), ilham, sezgi, rüya, söz ya da yazıyla ortaya çıkabilir. Bütün kutsal kitaplar Ruhlar aleminden vasıtalı olarak peygamberlere verilmiş tebligattan ibarettir. İnsan beş duyuyla sınırlı değildir; Ruhundan dolayı sonsuz duyulara ve yeteneklere sahiptir. İnsan, Ruh gücü vasıtasıyla başka insanların zihninden geçenleri bilebilir, hastalara şifa verebilir, eşyaları el değdirmeden hareket ettirebilir, gelecekten haber verebilir. Mucize ve kerametlerin sebebi Ruh'tur.

Ruh'u duyularımızla tanıyamayız. Zira o, elle tutulan, gözle görülen bir şey değildir. Zaman ve mekan dışı bir varlık olan Ruh, duyularımızla anlaşılamaz ve anlatılamaz. Bu bakımdan Ruh için yapılabilecek her türlü tanım eksik ve yetersiz kalacaktır. Ruh ancak etki ve tezahürleriyle bilinebilir. Elektriğin kendisini göremeyiz, ama onun ısı ve ışık şeklindeki etkilerini biliriz. Ruh'u da göremeyiz, ama onun bedene can ve şuurluluk veren etkilerini biliriz.

İNSAN; DOĞUM, ÖLÜM VE ÖTESİ


İnsan, ruh ve bedenden meydana gelmiştir. Ruh ve beden, bir kumaşın tersi ve yüzü gibi bir bütünlük içindedir. İnsan bu sebeple hem maddesel, hem de ruhsal özellikler taşır. İnsanın üstün ve hakim yönü ruhtur; beden ise sadece geçici bir araçtır. Bedeni canlı tutan ve yöneten ruhtur. Ölümsüz olan ruh, tekamül etmek için sayısız bedenleri emaneten kullanır ve işi bitince onları dünyada bırakır. Ruhun tesiri olmasa (sürücü), beden (araba) hiç bir işe yaramaz. O halde insan, ruh sahibi bir beden değil, beden sahibi bir ruhtur.

Ruh bedenin içinde değildir. Bedende ruhun yerleştiği bir organ yoktur. Ancak ruh, bedenin dışında da değildir; çünki ruhun mekanı yoktur. Ruh, tesir göndererek bedeni kullanır ve yönetir.

Doğmadan önce hayat planı hazırlanır. Tekamül etmek için yeniden bedene bağlanması gereken bir ruh varlığı, doğmadan önce dünyada yapacağı işleri planlar, yani kaderini hazırlar. Dünya üzerinde yaşanacak yer ve zaman, aile, ırk, cinsiyet vs. tespit edilir. Ancak bu plan yüzde yüz kesin değildir. Örneğin, bu planda insanın kesin ve belirli bir ömrü yoktur. Zira önemli olan ömrün uzunluğu ya da kısalığı değil, yapılacak işler ve elde edilecek bilgilerdir.

Ölümlü olan bedendir, ruh değil. Ölmek, ruh dünyasına doğmaktır. Bu bilgiye sahip olmayan insanın ölümden çok korkacağı açıktır. Ölüm, doğum kadar olağan bir Tabiat Kanunu'dur ve sadece beden için geçerlidir. Ruh ve beden ilişkisinin kesin olarak kopmasına ölüm denir. Ruh, bedeni kullanarak Dünya'da yapması gereken görevlerini bitirip gereken bilgileri elde ettikten sonra bedeninden ayrılır.

İnsanı ancak vicdanı yargılar. Daralmış bir şuurla dünyada yaşayan insanın yol göstericisi makul vicdanıdır. Ve o, sadece vicdanına karşı sorumludur. Çünki Tanrı Kanunları bunu emreder. Yaptıklarından dolayı hiç bir makam ona hesap soramayacağı gibi yargılamaz da. Çünki ruh, dünyaya hesap sorulmak için değil, ilah" bir vazife yapmak için gönderilmiştir ve o, vazife dışında hiç bir iş yapamaz. Bedenini terk eden ruh, kendi hesabını kendi vicdanı ile görecektir.

Öte alemin kendine özgü bir maddesel yapısı vardır. Öte alemin mekanı ve zamanı kendine göredir. Orası kabadan inceye doğru değişen titreşimsel bir yapıdadır. Varlıklar orada titreşim güçlerine uygun olan bir kademede bulunurlar.

Öte alemde yaşam, dünyadakinden farklıdır. Zira oranın maddesi, zamanı, titreşimi ve kuralları çok değişiktir. Bedenden ayrılıp öte aleme geçen varlık önce bir şaşkınlık devresi geçirir. Hele öte alem hakkında hiç bilgisi yoksa, oraya uyum sağlaması güç olur. Öte alem önceleri rüya gibidir. Genellikle varlık öldüğünün farkına varmaz. Zamanla bulanık şuuru yavaş yavaş açılmaya başlar. Bedenini terk ettiğini anladıktan sonra tüm hayatı bir film şeridi gibi gözünün önünden geçer. Yaşamının muhasebesini yapmaya başlar. Olumlu veya iyi davranışlarından mutluluk, olumsuz veya kötü davranışlarından mutsuzluk duyar.

TEKAMÜL

Bütün yaratılanlar tekamül eder. Bütün insanlar, bütün cisimler, bütün olaylar, kısaca bütün yaratılanlar değişir, başkalaşır, çeşitli hallere girerek gelişir. İnsanlıkta temelde daima bir ilerleyiş ve gelişme vardır; bu, tekamülün gereğidir. Yaşama karışıklık değil, bir düzen ve ahenk hakimdir.

Tekamülün sonu yoktur. Çünki hayat sonsuzdur. O halde varlık ne kadar gelişirse gelişsin, tekamülünün sonuna varamayacaktır.

Dünya, sonsuz evrende bulunan tekamül okullarından biridir. Tanrı nasıl sonsuzsa, Tanrı'nın Bilgisi ve tekamül ortamları da sonsuzdur. Evrende her yer varlıkla ve hayatla doludur. Her ortam bir tekamül yeridir ve varlıklar burada yaşayarak bilgi ve tecrübe edinirler. Dünya okulundan diploma alana kadar tekrar tekrar doğulur. Tekrardoğuşlar tekamül için konulmuş bir Tanrı kuralıdır.

Tekamül tek bir ömre sığmaz. Tekamülün sonsuzluğu yanında sadece dünya bilgi ve tecrübesini göz önüne alsak bile, bir insan ömrünün bu kadar bilgi ve tecrübeyi elde etmesine zamanı ve enerjisi yetmez. Böylesine kısa bir süre içinde yapılan faaliyetler ise beden, toplum ve tabiat tarafından sınırlandırılır. Bu yüzden tekrardoğuşlarla yeni imkanlar sağlanır, tekamül hızlandırılır.

İnsanlar yardımlaşarak tekamül ederler. Evren Kanunları'na göre insanların tek başlarına gelişmeleri mümkün değildir. İnsanlar ancak toplum içindeyken paylaşmayı, ortaklaşa iş yapmayı, yardımlaşmayı ve sevmeyi öğrenebilirler. İnsan ancak maddi-manevi, başkalarına karşılıksız hizmet etmekle, onları kendi gibi bilmekle gelişir.

Dünya hayatı canlıların tekamülü içindir. Evren düzeni, mükemmelen işleyen kanunlarla sağlanır. Bu kanunların dışında hiç bir varlık, hiç bir harekette bulunamaz. O halde tesadüf olmadığı gibi saçma ve abes bir iş de yoktur. Bilelim ya da bilmeyelim, her hareketin bir sebebi ve sonucu vardır. Bu sonucun ise evren ahengine uygun olmamasına imkan yoktur. Demek ki, insan ne yaparsa yapsın, tekamül eder; ancak yaptıklarının sonuçlarıyla karşılaşmaktan kaçınamaz. Seçim insana kalmıştır, çünki o, hareketlerinden sorumlu bir varlıktır.

Tekamül adım adım gerçekleşir. Ruh varlığı tekrar tekrar doğuşlarla maddi evrenlerdeki bilgi ve deneyimini artırarak yavaş yavaş sonsuz tekamül yolculuğunu sürdürür. Ve varlık öyle bir tekamül seviyesine ulaşır ki, artık bedende doğmak mecburiyetinden kurtulur. Tekamülün bir amacı da, ruhların, Tanrısal düzeni, doğada kendi imkanları oranında yürütebilecek bir düzeye ve etkinliğe ulaşmalarını sağlamaktır. Bu sebeple ruhlar, madde kanunlarını öğrenmek ve onları uygulamak zorundadırlar.


TEKRARDOĞUŞ VARDIR

İnsanlar tekamül etmek için tekrar doğarlar. Ruh bütün evrenlere dağılmış olan Tanrı Kanunları'nı, insan bedenini kullanarak araştırır ve öğrenmeye çalışır. Fakat bu bilgi tek bir hayat içerisinde elde edilemez, çünki bilgi sonsuzdur. Ruhlar, evrenin her yerinde tekrar tekrar doğarlar. Her tekrardoğuşunda biraz daha bilgi ve tecrübe kazanarak yükselir. Gerileme yoktur, yani insan gene insan olarak doğar; ceza olsun diye bitki ya da hayvan bedeninde doğmaz. Ruh, insan değildir; ruh, bitki ya da hayvan da değildir. Bunlar tekamül araçlarıdır. Bunun için ruh, bitki, hayvan ve insan bedenlerini kullanır. Her tekrardoğuş yeni bir role bürünmektir. Ruh, her seferinde dünya sahnesinde yeni bir rol oynar ve işi bitince çekilir.

Geçmiş hayatlarımızı neden hatırlamıyoruz? Çünki unutan bedene ait hafızadır; ruha ait olan hafızamız hiç bir şeyi unutmaz. Yeni bir bedenle, yeni bir hayata başlayan ruhun, dünya hayatında başarılı olması için geçmiş yaşamını unutması gerekir. Geçmiş yaşamları hatırlamak, şimdiki hayatımızın sebebini bilmek demektir. Halbuki dünya hayatının gayesi, deneye yanıla çaba göstermek ve tecrübe kazanmaktır. Bu sebeple geçmiş hayatlarımızı unutmamız büyük bir kolaylıktır.

Geçmiş hayatlar kendiliğinden ve deneysel olarak hatırlanabilir.

Gerçek adalet tekrardoğuşla sağlanır. Çünki evrenin idaresi; bazı insanlara uzun ömür, zenginlik, sağlık, güzellik ve şans dağıtırken, bazılarına kısacık bir ömür, fakirlik, hastalık, çirkinlik ve bahtsızlık vererek keyfi davranan bir tanrının elinde olmadığı gibi, tesadüflerin elinde de değildir. Evrende her şey Tanrı'nın koyduğu Kanunlar'la işlemektedir. Tesadüf yoktur. İşte, gerçek adalet, Sebep-Sonuç Kanunu'na göre sağlanır. Daima bir Tanrısal Dengelenme vardır. Yukarıdaki maddi değerler, ruhun bilgi ve tecrübesini artırmaya yarayan vasıtalar olup, hepsi dünyada kalacak olan göreceli değerlerdir.

İnsan kaderini kendi oluşturur. Çünki Tanrı, varlıklarını bu kabiliyette yaratmıştır. Maddesel evrende her şey Sebep-Sonuç Kanunu'na göre yürür. Bu kanun gereği, ne ekersek onu biçeriz. Yaşadığımız bütün olaylar, başımıza gelen her şey, daha önceki hayatlarımızda yaptıklarımızın doğal sonucudur. Bir hayatın sonucu, gelecek hayatı hazırlar. Bir hayat kendisinden önceki hayatın sonucudur. Tanrı kimsenin alnına kara yazı yazmadığı gibi, kimseyi kayırmaz; dili, dini, cinsiyeti, ırkı ve milliyeti ne olursa olsun, bütün insanlar O'nun nazarında birdir. İnsan, kendi bilgi ve görgüsüyle sınırlı hür bir iradeye sahiptir; yani seçme yapabilir. O halde Sebep-Sonuç Kanunu'na göre iyilik de, kötülük de insandandır ve asla bir adaletsizlik söz konusu değildir. Ne kadar ıstıraplı olaylar yaşarsak yaşayalım, ne başkalarını ne de Tanrı'yı suçlama hakkına sahip değiliz. Çünki her şeyin sorumlusu insanın kendisidir. Seçmenin sorumluluğu insana aittir.

İnsana hatalarından dolayı ceza değil, telafi imkanı verilir. Çünki mükemmel olan Tanrı, mükemmel olan ruhu, maddesel tecrübesizliğinden dolayı azarlamak ve cezalandırmak için yaratmamıştır. Evrenin hiç bir köşesinde ruhu yakabilecek bir ateş mevcut değildir. Dünyada beden vasıtasıyla tekamül etmekte olan ruh, dünyanın şartları gereği ancak deneye yanıla, hata yaparak bilgi edinebilmektedir.

HAYATI NASIL YAŞAMALIYIZ ?

Hiç bir şeye hırsla bağlanmamalıyız. Çünki yaşarken sahip olduğumuz her şey geçicidir ve Ruhsal Yöneticiler tarafından bize emanet olarak verilen tekamül araçlarıdır. Belirli amaçlara onları kullanarak ulaşırız. Bir gün mutlaka dünyada bırakılacak olan madd" şeylere duyduğumuz hırs, bencillikten kaynaklanır. Bencillik ise evrendeki Yardımlaşma Kanunu'na aykırıdır.

Her işte aklımızı ve vicdanımızı kullanmalıyız. İnsana ışık tutup yolunu aydınlatacak yegane iki rehber, aklı ve vicdanıdır. Vicdan ruhun sesidir ve insan madd" olarak zarar görse bile, bu sese uyduğu sürece tekamül eder. Vicdanın uyarılarına göre hareket etmek, insanı en büyük yaşam amacı olan Evren Kanunları'nı öğrenmeye götürür. Vicdan sesini susturmak, örtmek yerine; anlayış ve şuurlu hareketlerle bu sesi daha çok güçlendirmek gerekir. Tabiat Kanunları'na uyup uymamanın ölçüsü vicdandır. İnsanın ahlak öğretmeni kendi içindeki vicdanıdır. Vicdanın bağımlı olduğu yerlerde gelişme olmaz. Gerçek sevgi, vicdan sesi güçlenince doğar.

Olaylardan ders almasını bilmeliyiz. Evrende sebepsiz, manasız ve rastgele hiç bir olay yoktur. Her olay, Sebep-Sonuç Kanunu çerçevesinde cereyan eder ve mutlaka insanın yararlanabileceği gizli ya da aşikar bir bilgi taşır. Bu sebeple olayları çok iyi gözlemek ve onların dilinden anlamak gerekir. Ruhsal Yöneticiler gelişmemiz için bize pek çok olay yaşatırlar. İnsan dünyada ancak ıstırap çekerek gelişiyor, çünki bağlandığı pek çok şey vardır ve onların elinden alınması insana acı verir. Ama acı da verse, insan kibirini, gururunu, kıskançlığını, alınganlığını, cimriliğini ve bencilliğini terk etmek zorundadır. Kendi üzerinde bu çalışmayı yapmamak, başkalarının zararı pahasına kendi çıkarını düşünmek ve mutlu olacağını sanmak kendini kandırmaktır. Gerçek mutluluk insanlara karşılıksız yardım etmek ve onları sevmekle kazanılır.

Kendimizi tanımalı ve kontrol etmeliyiz. Hayat, kendi rahat ve çıkarımızı düşünmek, mutluluk hayalleri peşinde koşmakla değil; kendimizi tanımaya, yani özümüzü bilmeye çalışmakla değerlenir. Kendine hakim olamayan insan, bedeninin, duygularının esiri olmuş gibidir.

Daima olumlu düşünüp, olumlu davranmalıyız. İnsanların ne oldukları değil, ne yaptıkları ve ne niyetle yaptıkları önemlidir. İnsan sadece yaptıklarından değil, düşündüklerinden de sorumludur. O halde insan, her işi Tanrı'nın işi bilerek, elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışmalı ve yaptıklarından dolayı maddi ya da manevi herhangi bir karşılık beklememelidir.

Başkalarını da kendimiz gibi bilmeliyiz. Çünki insanın aslı Ruh'tur. Diğer insanlarla olan farkımız, sadece geçici olan bedenden dolayıdır. Beden örtüsünün altında bütün insanlar aynıdır. O halde işin esasını bilenlerin diğer insanlara sevgi, şefkat, merhamet ve hoşgörüyle davranmaları, onların da gerçeği öğrenmeleri için yardımcı olmaları gerekir. İnsanların kendilerine göre yaptıkları toplumsal sınıflandırmalar yanlış ve hayal"dir. Zira dili, dini, cinsiyeti, ırkı ve ekonomik durumu ne olursa olsun, insan bedenlerinin arkasında, öz olarak eşit olan ruh varlıkları vardır. Her insan dünyaya tekamül için inmiş ruh varlığıdır. Bu sebeple geçireceğimiz deneylerde ve sınavlarda aynı okulun öğrenci leri, aynı geminin yolcuları olarak birbirimize yardımcı olmamız gerekir.

Hiç bir insan yalnız, çaresiz ve yardımsız bırakılmaz. Çünki Ruhsal Yöneticiler'in Koruyucu Eli daima üzerimizdedir. Gelişmemizi sağlamak için bize her yolla yardım ederler.


RUHSAL YÖNETİM

İnsan bedenlerini nasıl Ruhlar yönetiyorsa, Dünya'yı da yöneten Yüce Ruhlar vardır. Bu Yüce Ruhsal Topluluğa, "Ruhsal Dünya Yöneticisi" ya da "Ruhsal dare Mekanizması" denir.

Her gezegenin bir Ruhsal Yöneticisi vardır.

Ruhsal Yöneticiler'in hepsi de bir üst yönetime bağlıdır.

Ruhsal Yöneticiler, Tanrı Kanunları'na bağlı ve onlara uygun olarak faaliyette bulunurlar.

Çeşitli Ruhsal Yöneticiler, Tanrı Kanunları'nın izniyle, Dünya üzerindeki tekamülü yönlendirirler, insanların gelişmesi için gereken imkanları sağlar ve onları sınavdan geçirirler. Başarılı olmamız için bize her yolla yardım ederler.

Ruhsal Yöneticiler'in koruyucu ve gözetici tesirleri sayesinde tekamül hiç aksamadan yürür. Hayat olaylarını onlar yönlendirirler. Her şeyin başı ve sonu, Tanrı Kanunları'nı uygulayan Ruhsal Yöneticiler'in sorumluluğu altındadır.

İnsanlığı Ruhsal Yöneticiler eğitir. Bu amaçla Dünya'ya peygamberler, veliler, büyük öğretmenler ve yol göstericiler gibi özel vazifeli varlıklar göndererek çeşitli dillerde bilgi aktarırlar.

Ruhsal Dünya Yönetimi, insanın irade ve hürriyetini kullanarak genel hayat akışı içinde vazifesini hissetmesini, anlamasını ve uygulamasını sağlar. Böylece bedenli veya bedensiz olsun, bütün ruhsal varlıklar, yönetim basamaklarında yükselerek sorumluluk almayı, yönetime katılmayı öğrenirler.

alıntı
 
Üst