Ares & Afrodit

Zoey101

Kayıtlı Üye
Katılım
23 Mar 2010
Mesajlar
5
Tepkime puanı
0


Tüm ölümlüler ve ölümsüzlerin en güzeli olan Afrodit’in güzelliği diğer tüm tanrıların huzurunu kaçırmış olsa da, o evlenmek için, çirkinliği yüzünden doğar doğmaz Olimpos’tan atılan Ateş Tanrısı Hephaistos’u seçmişti. Dünyada belki de bundan daha anlamsız bir evlilik olamazdı; bu yüzden bahtsız tanrıça Afrodit’i teselli etmeye çalışanların sayısı da oldukça fazla olmuştur. Zeus ile Hera’nın oğlu Savaş Tanrısı Ares’de bunlar arasında belki de en ünlüsüydü.

Olağanüstü bir güce sahip olan Ares, insanların birbirlerine girmesini, dereler gibi kanların akmasını çok severdi ve insanlara kin tohumları atardı. Savaşlara naralar atarak gider ve dost düşman tanımadan öldürürdü. Dolayısıyla tanrıların en sevilmeyeni sayılan Ares, bütün tanrıçaların en güzeli olan Afrodit’i elde etmek için, önce ona kıymetli hediyeler sunup Ateş Tanrısı demirhanesinde çalışırken Afrodit ile dostluğunu ilerletiyordu. Ancak Afrodit ile geceleri buluşarak onun evine gitmesine rağmen, sabahları güneşin doğmasından çok korkuyordu; zira güneş dünyada olup biten her şeyi görürdü ve eğer onları birlikte görecek olursa Ateş Tanrısı’na haber vereceği de açıktı.

Ares bu duruma önlem olarak Alektryon adlı arkadaşını, Afrodit’le gece yatarken kapıda durup güneş görünmeden kendilerine haber vermesi için görevlendirmişti. Ancak günlerden bir gün Alektryon uykuya kapılarak güneşin doğuşunu genç çifte haber vermeyi başaramadı. Güneşin ise doğduğunda ilk gördüğü şey Ares’in kollarında yatan Afrodit oldu. Bu manzaradan iğrenen güneş hemen Ateş Tanrısı’na haber verdi. Haber, Hephaistos’u öyle üzdü ki; o da zaman kaybetmeden bir intikam planı yaptı. Bu plana göre hemen, örümcek ağından bile ince, sağlam olduğu kadar hafif madeni bir file yaparak evinde ki yatağın iki başına ve tavana bu fileyi çaktırmadan taktı. Sonra demirhaneye gidiyormuş gibi yaparak evden yeniden çıktı. Hephaistos’un evden çıktığını gören Ares, ıslık çala çala Afrodit’in evine gitti ve çift hemen soyunarak yatağa girdi. Ancak yatağa girmeleriyle birlikte, filenin içinde sarılı kalmaları bir oldu. İşte o zaman kendilerini bekleyen rezaletin ne olduğunu anlayıverdiler. Ateş Tanrısı birden kapıdan içeri girdi ve korkunç bir sesle bütün tanrıları bu ahlaksızlığı görsünler diye çağırdı. Ares ise vazifesini unutan arkadaşı Alektryon’u horoza çevirir.

İşte o günden beri horoz dünyanın sonuna kadar insanlara güneşin doğmasını haber vermeye mahkum edilmiştir. Mitolojik öykü bize sabahın gelişini haber verme görevinin horozlara nasıl geçtiğini açıklama ana amacının yanı sıra, kadın erkek ilişkileriyle cinselliğin bu ilişkilerin biçimlenişindeki rolü hakkında bazı fikirler sunar görünmektedir.

Schopenhauer’e göre, “Mutlu evliliklerin pek az olduğunu hepimiz biliriz. Bunun nedenini, evliliğin temel amacının şimdiki kuşağın mutluluğu değil, gelecek kuşağın mutluluğu olmasında aramak gerekir.”

Afrodit’in yeryüzündeki tüm tanrılar ve ölümlü erkekler arasında, zavallı kocası yerine zalim, kaba, amaçlarına ulaşmak için her yolu deneyebilecek nitelikteki Savaş Tanrısı Ares’i yeni kuşakların babası olarak seçme nedeni ise üzerinde düşünülmesi gereken bir diğer konu. Sağ olsun Schopenhauer tam da bu noktada imdadımıza yine yetişiyor ve bize “Neden Ares?” sorusunun yanıtını veriyor:
“…kadınlar insan güzelliğini en kusursuz biçimde dile getiren delikanlılardan çok, otuz ile otuzbeş yaş arasındaki erkekleri ve bu yaşları tercih ederler. …. Kadınlar genel olarak güzelliğe ve özellikle yüz güzelliğine pek önem vermezler. Çocuğa güzellik verme işini sadece kendilerinin ödevi sayıyormuş gibi davranırlar. Kadınları genel olarak büyüleyen şey erkeğin kuvveti ve buna bağlı olan cesaretidir. Çünkü bu özellikler sağlam çocukların ortaya çıkabileceğinin ve bu çocuklar için cesur bir koruyucunun bulunduğunun işaretidir… Bundan ötürü kadının erkekten beklediği özellikler, kadının kendisinin çocuğa veremeyeceği niteliklerdir. Yani geniş omuzlar, dar kalçalar, adaleler, sakal, cesaret ve benzeri özelliklerdir… Kimi zaman, kafaca ve manevi nitelikler bakımından birbirinden farklı erkek ve kadınların evlendiklerinin görülmesi de bundan ötürüdür. Kaba, kuvvetli ve budala erkeklerle; yumuşak, duygulu, ince düşünceli ve kültürlü kadınların evlendiklerini ya da kocanın bir dahi olduğu halde, kadının bir kuş beyinli olduğunu sık sık görürüz.

-psikeart dergisi-mayıs/haziran 2010
 

Amphitrite

Banlı Kullanıcı
Katılım
28 Şub 2010
Mesajlar
350
Tepkime puanı
41
Güzel paylaşım, teşekkürler. Schopenhauer nedense kadınlara karşı hep çok sert olmuştur. "Aşka ve Kadınlara Dair" isimli kitabında da kadınları çok aşağıladığını söylemişti bir arkadaşım. Kadınlar kuş beyinli değiller. Sadece öyle olmak zorundaymış gibi yetiştiriliyorlar...
 
Üst