Dinler Tarihi

logii

Kayıtlı Üye
Katılım
17 May 2009
Mesajlar
1,044
Tepkime puanı
267
"Dînler Tarihi" herşeyden önce bir tarihtir. Ancak burada din terimi, inceleme konusu olarak kendisini tarih terimine bir bakıma kabul ettirmekte, dolayısıyla dinler tarihinin böyle anlaşılması din kavramının mahiyet ve niteliklerinin nasıl olduğuna göre bir anlam ve değer kazanmaktadır. Böyle olmakla birlikte "din" kavramının ve tanımının kolayca yapılacağı sonucuna varılmaması gerekir, öyle olsaydı dinin tanımını bütün dinleri birleştirici şekilde yapmak mümkün olabilirdi. Oysa bunun pek kolay olmadığı, bizzat din kavramının, tarihi süreci ve kaynağı gözönüne alındığında yapılacak tanımın da farklı olması gerektiği hemen anlaşılır. Ayrıca dinin, fert ve toplumla İlişkili olmasına rağmen, imkân, tasavvur ve güçlerini aşkın bir mahiyet ve nitelikte alması, tanımının kolay yapılamamasının önemli nedenlerinden birini, belki de başlıca-sını oluşturmaktadır. Üstelik din, tarihin hemen bilinen ilk dönemlerinden itibaren insan ile birlikte olmuştur. Yani insan kendisini dinden soyutlamamış, istese bile soyutlayamamış ve daima dinin İçinde yaşamıştır.

Yine İbranice'de önceleri ibadet, kurban, dua eylemlerini tanımlamak ve belirlemek amacıyla kullanılan "abodath elohim" terimi "din" yerine de kullanılmaktaydı. Ayrıca din kavramını belirtmek üzere ruhsal anlamları da olan yir'ah (korku, haşyet), emanath (i-man) kelimeleri de kullanılmıştır. Din terimini karşılamak üzere dath kelimesi kutsal kitap sonrası kaynaklarda yaygınlık kazandığı, söz-konusu kelimenin Farsça dadı kelimesinden türetildiği ve Ezra ve Esler kitaplarında "hüküm, emir veya yasa" anlamlarında kullanıldığı savunulmuştur.

Öte yandan din kelimesinin Avesta'da da-ena eski Farsça, yani Pehlcvi dilinde den ve Farsça'da din ile ifade edildiği, bunların da "yol, mezhep, ayin, üslûp, tarz" anlamlarına geldiği belirtilmektedir.

Hinduizmin kutsal dili sayılan Sanskritçe'de dhıi kökünden türetilmiş dhaıma kelimesinin din anlamında kullanıldığı ve Budİzmin kutsal dili olup Sanskrİtçe'den geliştirilmiş olan Pali dilinde "öğret i" anlamına gelen âhanna biçimini aldığı ileri sürülmektedir. Buna göre sözko-nusu terimin din, yasa, yol, görevi düzen, doğru luk, erdem gibi anlamlan kapsadığı belirtilektedir. Gerçekten dhaıma insanların davranışlarını düzenleyen ve belirleyen ilke ya da "disiplin"i anlatmakta olup, burada dini-ahla-ki olduğu kadar kozmik düzen de kasdedil-mektedir. Nitekim "dharma" Hinduizmde olduğu kadar, Budizm ve Cayinizmde "Sonsuz Yasa" (Ebedî Kanun)anlamına gelmektedir.

Arapça'da "din" kelimesinin kaynağı konusunda farklı görüşler İleri sürülmüştür. Kelimenin Arabi-İbrani kaynaklı olduğunu savunanlar olduğu gibi, orta İrandan alındığını ya da bizzat Arapça olduğunu İleri sürenler de vardır. "Din" kelimesinin oldukça geniş alanları kapsayan bir anlam zenginliği bulunmaktadır. Buna göre dîn; ceza, mükafat, hüküm, hesap, itaat, boyun eğme, ibadet, âdet, hâl, şeriat, kanun, yol, mezhep, millet gibi anlamlara gelmektedir.

Gerçeklen Ktır'an-ı Kerim'dc "din" kelimesi köküyle ilgili kelimeler birçok ayette belirtilen anlamlarda kullanıldığı gibi, bu anlamları bütünlük içinde kapsayan bir sistem ya da düzen veya dünya görüşü anlayışını da ortaya koyar. Bu bakımdan Kur'an-ı Kerim 'de "din" kelimesi, öteki dinlerden ayrı ve farklı oluşu belirtecek şekilde "hak din" (dimı'l-hak) "dosdoğru din" (dinen kayyimen) "Allah'ın dini" (dinul-lah) tarzlarında da kullanılmaktadır. Ayrıca Kıır'an-ı Keıim'de "din" kavramı, bir tarafta Allah'a nisbet ile hâkim olma, itaati altına alma, hesaba çekme, cezalandırma, kul olarak insana nisbetle boyun eğme, itaat etme, teslim olma ve bu iki taraf arasındaki ilişkiyi düzenleyen yasa, kanun, nizam, yol, şeriat demektir. Kısacası Kur'an-ı Kerim dini yüce bir otoriteye boyun eğme, onun bildirdiği emir ve yasaklarına uyma, dolayısıyla bu emir ve yasaklara uygun bir yaşayışı düzenlemek suretiyle mükafata erme, aksi halde cezaya çarptırılacağına İnanmadır.

Din kavramının çeşitli düşünce ve bilgi alanlarına göre sayısız tanımlarının yapıldığını burada hatırlatmak gerekir. Sözgelimi Rudolf Otto Das Hci/ige (1917) adlı eserinde dini insanın kutsal kabul ettiği şeylerle olan ilişkisi bağlamında; XIX. yüzyılda dini evrimci bir yaklaşımla tanımlamaya çalışan E.B.Taylor (1832-1917), en ilkel din şeklinin "animizm" olduğunu savunarak dini "ruhsal varlıklara inanç" olarak tanımlar. Max Müllcr'e göre; "Din, insanın sonsuzu kavramasını sağlayan, akıl ve mantığa tabi olmayan, zihnî bir meleke veya yeteneğidir." Alman filozof ve teologu Schleirmacher'e göre "din", mutlak itaat duygusundan ibarettir." Feucrbach, İse dini dua, kurban ve İnançla kendini gösteren arzu"; Ed-ward S.Ames, "en yüksek toplumsal bilinci"; Durkheim ise; "bir topluluğun oluşmasını sağlayan âyin ve İnançlar sislemi" şeklinde tanımlamışlardır.

Bu ve benzeri tanımlar ile din; kutsal kavramı, inanç, zihni meleke, muüak itaat duygusu, arzu, toplumsal bilinç ve değerler ve Tanrı düşüncesi özellikleriyle açıklanmaya çalışılmaktadır. Fakat bu yaklaşımla yapılan tanımların toplayıcı ve bütünlük gösterici olmadığı ortadadır.

Dinler tarihi alanında ilk çalışmaların Antik Yunan ve Roma düşünürleri ve bilginleri tarafından başlatıldıkları bilinmektedir. Herodot ünlü tarihinde anlattığı topluluk veya milletlerin dinleri, inanışları, ibadet şekilleri, ahlakları konusunda da bilgiler vermekten geri kalmaz. İyonyalı Ksenofanes çoktanrıcılığı ve tanrıların insana benzetilmesini (antropomar-fizm) şiddetle eleştirirken tektanrıcılığı mantıksal bakımdan savunmuş oluyordu ki bu, Özellikle Hıristiyanlıkta Tanrı'nın varlığının ispatlanmasında etkide bulunacaktır. Fakat Ksenofanes doğrudan ve açıktan dinin kaynağı, mahiyeti ve niteliği gibi hususlarda belirli bir görüş ileri sürmemiştir. Dinin kaynağı, dinlerin belli bir süreç içinde gelişimi konusunu tartışmaya başlayan Sofist Kcoslu Krİtias (MÖ. V.yüzyıl) olacaktır. Ona göre dini ve ahlaki kurallar, toplumda iktidarı elinde tutanların toplum üyelerini kendilerine boyun eğdir-mekvebuyruklarınıkabul ettirmek için uydurdukları şeylerden ibarettir.

İslam düşüncesinde ve kaynaklarında dinler tarihî alanında daha başlangıçtan itibaren önemli çalışmaların ortaya konulduğu bilinmektedir. Çünkü İslam'ın temel kaynağı olan Kıır'an-ı Kerim din ve dinler hakkında karşılaştırmalı ve kapsayıcı tanımlar ve bilgiler verir. Gerçekten "Ehl-i Kitap" kavramıyla Yahudilik ve Hıristiyanlık çeşitli yönleriyle açıklanırken, Hamilik, Sabİilik, Mecusilik ve Putperestlik konuları da sozkonusu edilmektedir.

Bugün bile önemini koruyan ve dinler tarihi alanında karşılaştırmalı bilgileri kapsayan eserlerin başında Biruni'nin el-Asant't-Baki-ve'sİylc Kitabu't-Tahkik Ma/i-i Hind'i gelmekledir. Ayrıca İbn Nedim'in "Fihrist'I, Muhammed b. cl-Huzcyl'in Kitabu'l-Mecus ve Kİla-bu's Seneviyye'&i Scrahsi'nin Risaleti Vasfı Me-zahibi's Sabün'ı Abdullah b.Mukaffa'nın eski İran dinleriyle ilgili çevirileri de anılmalıdırlar.

Dînler tarihi üzerinde araştırma yapan tarihçiler, dinleri çok değişik sınıflamalara tabi tutmuşlardır ki, bunların en ünlüsü dinlerin semavi (İlahi) ve İlkel dinler diye ikiye ayrılanıdır.

Mesela E.B.Taylor "din, ruhi varlıklara inanmaktır" tanımını verir. Bu tanını Budacılığı veya Hıristiyanlığı olduğu kadar, putperestliği de kapsayan bir tanımdır.

Bira/, da bunun etkisiyle olacak ki, geçtiğimiz yüzyılın Hıristiyan teolog ve filzofları dini, bir ahlak sistemi olarak görmeye başladılar. Yalnız bu ahlak çerçevesini o kadar geniş tuttular ki, Antik Yuııan'dan Haçlı ahlakına, oradan Rousscau'nıın ahlak anlayışına ve nihayet dinli-dinsiz çeşitli filozofların değişik ahlak anlayışlarına temel olan bir kurguya dayalı din anlayışı ortaya çıktı. Nitekim yeni çağda "doğal din", "yaradancılık" (dei/m) gibi anlayışlar bunun çarpıcı örnekclri sayılmalıdır.

İslam'a göre din, sadece ölüm ötesi ile ilgili bir "mezarlık dini" olmayıp, insan hayatının bütün yönlerini kapsayan, onun ruhsal olduğu kadar, sosyal ve siyasal yönden de Kur'an ve Hz.Muhammed (s)'in sünnetine göre düzenlemeler Öngören bir hayat anlayışı, bîr dünya görüşüdür. Gerçekten dinin, yani İslam'ın nasıl uygulanacağını öngören ve buyuran Kur'an, MüsHimanın bütün iç ve dış dünyasını, maddi ve manevi hayatını düzenleyecek ilkeleri de içermektedir. Bu anlamda dîn, Allah'ın rızasına uygun gelecek biçimde düzenlenmiş bir toplumsal bütün ya da sistemdir ki, beşeri olan diğer sistemler İçerisinde, Allah'ın kabul ettiği tek sistem olarak kabul edilebilmektedir. Öyleyse genel bir değerlendirmeyle İslam'a göre din, insanın bu dünyadaki hayatını bir bütün olarak kapsama yanında, ölüm sonrası hayatını da anlamlı kılan temel İlkeler ortaya koymaktadır. Ayrıca İnsanın eşyayla ilişkisini, evrene bakış tarzını kuran özü de vermektedir.

İhsan Süreyya SIRMA
 
Üst