Ruhsal Gelişimde Zihnin Eğitimi

logii

Kayıtlı Üye
Katılım
17 May 2009
Mesajlar
1,044
Tepkime puanı
267
Ruhsal Gelişimde Zihnin Eğitimi

David Carroll

“İnsanın iç varlığı, kendini gözleme, kendi düşünce ve davranışlarını kontrol etme; varlık, yaşam ve olaylar üzerinde derin düşünme ve konsantrasyon çalışmalarıyla gelişir.
Derinlerdeki gerçeklik, ancak yüzeydeki çalkantı ve bulanıklık sona erdikten sonragörülebilir. Gerçek ruhsal yolculuğun başladığı yer, biliniz ki burasıdır.
Diğer her şey bir hazırlık ve destektir.” David Carroll Bir Sioux kızılderilisi ve tıp adamı olan Ohiyesa şunları yazmıştır: "Kızılderili hayatında tek bir kaçınılmaz vazife vardı. Bu, Görünmeyen ve Sonsuz olanın -gerek duayla gerekse günlük yaşam uygulamalarıyla- her gün kabul edilmesiydi. Günlük ibadetleri kendisine günlük yiyeceklerinden daha gerekliydi." Hindu bilge Swami Sivananda'nın sözlerinde aynı fikir yankılanmıştır: "Siz, zihninizi Tanrı'ya konsantre etmek için bu dünyada bulunuyorsunuz... Bu sizin en önemli vazifenizdir. Aile, çocuklar, para, güç, iş, şeref, ünvan ve şöhret formuna giren illüzyon yüzünden bu vazifeyi unutursunuz." Hindu aziz Ramakrishna uyarmıştır: "Bu dünyada yaşayın, ama başınızın üstündeki testiyi düz tutun. Bu demektir ki, zihni sağlam bir şekilde Tanrı üzerinde tutun."
Batıda bizim "olağan" zihinlerimiz dediğimiz -bizim düşünme ve mantık cihazlarımız- zihnine hakim biri için tutarsızca daldan dala atlayan, büyük ölçüde kontrolsüz işleyen bir düşünce üretme makinesidir; geceleri de rahat olmadığı gibi, bir dakika bile sakin değildir.
Zihin, üzerine mantal resimlerden oluşan bir filmin aralıksız projekte edildiği ışıklı bir ekrana benzer. Bu sürece projeksiyon kabininden tanık olalım: Bir düşünce imajı ortaya çıkar. Bir an kadar öyle devam eder, sonra başka bir düşünce imajıyla karışır, sonra bir başkasıyla ve daha başkasıyla, sonu gelmeyen bir dünya. Bu mantal imaj akışı üzerinde gerçekten pek fazla bir kontrolümüz yoktur. Bir mantal moment süreci içinde bunlar kendi kendilerine projekte edilirler; bir imaj diğerini uyandırır, o da diğerini, o da diğerini.
William James'in bu konuda yine bize söylecekleri var. Kendisi bu sürece mantal çağrışım adını veriyor:
...bizim düşüncelerimiz düzensiz bir yol izler, değişken ilgi gösterilerimiz zaman zaman kısmi bir konuya yönelirken düşüncelerimiz sürekli olarak bunların açtığı yeni yeni istikametlere girer... Bu şekilde, örneğin, tam şimdi (1879) saatime baktıktan sonra kendimi yasal kağıt paralarımız hakkında Senato'nun son bir kararını düşünürken buldum. Saat, onun gongunu onarmış bir adamın imajını çağrıştırdı. Bu, kendisini son gördüğüm kuyumcu dükkanını aklıma getirdi; o dükkan oradan satın aldığım bazı kol düğmelerini, o düğmeler altın değerlerini ve son zamanlardaki düşüşü, bu düşüş yeşil banknotların aynı değere gelişini ve bu da doğal olarak bunun ne kadar süreceği meselesini... Bu, vasat zihinlerde kendiliğinden devam edip giden düşünce çağrışımlarına ait olağan bir süreçtir. Buna OLAĞAN veya KARIŞIK ÇAĞRIŞIMLAR diyebiliriz.
Modern psikologlar arasında bu hiç kesilmeyen düşünceler, hayaller, hatıralar ve arzular akışı kurcalanıp bozulmasına ihtiyaç göstermeyen -yapılmaması gereken- normal bir fenomen olarak kabul edilir. Bununla beraber birçok spiritüel disiplinlerde (belki hepsinde) bu "normal" sürecin kendimizle yüksek tabiatımız arasında donuk bir perde yarattığına inanılır ve bundan sıklıkla bir "spiritüel uyku" hali olarak söz edilir. George Gurdjieff, öğrencisi P. D. Ouspensky vasıtasıyla bu konuya girmiştir: "İnsan (insan türü) düşüncelerinin akışını durduramaz, imajinasyonunu, duygularını, dikkatini kontrol edemez. Sübjektif bir dünyada yaşar. 'Seviyorum', 'Sevmiyorum', 'Hoşlanıyorum', 'Hoşlanmıyorum', 'İstiyorum', 'İstemiyorum', yani hoşlandığını düşündüğü ve hoşlanmadığını düşündüğü tarzında... Gerçek dünya bir imajinasyon perdesiyle kendisinden gizlenmiştir. İnsan uykuda yaşar. Uykudadır. 'Açık şuur' denilen şey uykudur ve geceleyin yatakta uyunan uykudan çok daha tehlikeli bir uykudur."
İnsan bu düşünce ve imajinasyon ağından kurtulmayı nasıl başarabilir? Zihni sakinleştirerek.
Dikkat tek bir nokta üzerinde toplandığı zaman, zihinde bir sakinleşme süreci başlar. Bu dikkat noktası çeşitli formlarda olabilir. Örneğin, bir resim, bir eşya veya herhangi bir cisim olabilir; bir mantal imaj olabilir; spiritüel bir fikir olabilir; bir ses veya bir tür beden hareketi olabilir (Tai Chi'yi uygulayanlar havada yüzer gibi bir dizi ritmik hareket sırasında dikkatlerini kollarına, bacaklarına, nefeslerine odaklarlar); insanın kendi nefesi olabilir (bazı Budist meditasyoncular nefes alıp verişlerini saymak suretiyle meditasyonun temel prensiplerini öğrenirler); cevabı düşünmeye veya kelime oyununa dayanan bir bulmaca bile olabilir (Zen Budist üstatları öğrencilerine düşünmeleri için garip sorular veya koanlar verirler. "Doğmadan önce yüzünüzün ilk hali nasıldı?" veya "Bir kazı bir şişeye koysanız ve her geçen gün daha büyüse, onu nasıl çıkarırsınız?" gibi).
Bu farklı konsantrasyon tekniklerinin arkasındaki fikir, bütün disiplinlerde daima aşağı yukarı aynıdır: Zihni tek bir dikkat noktasına sabitlemek suretiyle sürekli hareketini durdurmak.
Zihin belli bir süre için düşüncelerinden arınmış ve bir noktaya toplanmış olarak tutulabilirse, bunun ardından daha yüksek farkındalık halleri gelecektir. Bunun ne kadar süreceği tahminidir, ama bazıları düşüncesiz kalınabilen iki üç dakikanın spiritüel ödüller vereceğini iddia ederler.



KONSANTRASYON, ZİHNİN İMAJİNATİF YETENEKLERİNİ
ÇALIŞTIRIR VE GELİŞTİRİR



Zihni kontrolsüz düşüncelerden arındırma çalışmasının mutlu yan etkilerinden biri genç insanın dikkat ve imajinasyon güçlerini artırmasıdır. O zaman bu güçler birçok günlük aktivitenin daha iyi yapılmasında kullanılabilir. Ana babalar çocuklarının zihinsel kontrollerini geliştirdikten sonra derslerine daha iyi konsantre olma eğilimi gösterdiğini veya günlük işleri detaylara daha dikkat ederek yaptıklarını sık sık ifade etmişlerdir.


ÇOCUKLARIN ZİHİNSEL GELİŞİMLERİNE İLAVE BİRKAÇ ÖNERİ


Daha önce de yeri geldikçe belirtmeye çalıştığım gibi çocuğa çok küçük yaştan itibaren düşüncelerin ne kadar önemli olduğunu, basit bir düşüncenin bile pek çok şeyi etkileyebileceğini anlatınız. Her düşüncenin -bizim beş duyumuzla algılayamadığımız yüksek titreşimler boyutunda- belirli oluşumlar meydana getirdiğini hatırlatınız. Bu prensip negatif ve pozitif alanda da geçerlidir. Düşünceler geleceğimizin şekillenmesinde de büyük bir etkendir. Ve pozitif düşünceler pozitif geleceğimizi, negatif düşünceler de negatif geleceğimizi oluşturur. Bu açıdan baktığımızda zihnimizdeki düşünce ve duyguların farkına varılması, kontrol edilmesi ve mümkün olduğunca pozitife yöneltilmesinin büyük önemi vardır. Bunun gerçekleşmesi elbette kendiliğinden olmaz.
Bütününe “Kendini Bilmek” ve “Kendini Tanıma” çalışmaları denen bu çalışmalar çocuklarda bir yaşam tarzı haline getirilmelidir. Pozitif Düşünce Uygulamaları, Mantal Çalışmalar, Vizüalizasyon ve İmgeleme Çalışmaları, Yaratıcı Düşünme Teknikleri, Konsantrasyon ve Gevşeme Egzersizleri, Nefes Çalışmaları gibi pek çok çalışma, Kendini Tanıma çalışmaları başlığı altında günden güne yaygınlaşarak gelişmektedir. Siz de Yeni Çağ’ın genç nesillerinden birini yetiştiriyorsanız, çocuğunuzu belirli bir yaşa geldikten sonra bu tip bilgi ve çalışmalarla takviye etmelisiniz.



Kaynak: Çocuğunuzun Ruhsal Eğitimi, David Carroll, Ege Meta Yayınları
 
Üst