Öğrenmeyi Öğrenmek

Elfangel

Kayıtlı Üye
Katılım
29 Ara 2009
Mesajlar
938
Tepkime puanı
354
Sevgili Mabet Sakinleri,
Aşağıdaki yazı benim nacizhane çeşitli kaynaklardan yararlanarak hazırladığım bir yazıdır, zamanında bir ödevdi aslında:) Bilgisayarda duracağına mabette dursun dedim ve yazdım buraya, elimden geldiği kadar düzenledim, eğer çok kötü bir görünüşü olursa moderatörlerimiz gereğini yapacaklardır, eminim :)
Teşekkürler

ÖĞRENMEYİ ÖĞRENMEK
Dünya son yıllarda öğrenme açısından akıl almaz sonuçlar doğuran ve hızla değişen bir çağa girmiştir. Bu hızlı değişme herkes tarafından hissedilen bir gerçektir. Artık insanlar hangi eğitim düzeyinde olurlarsa olsunlar kısa zaman sonra öğrendiklerinin artık pek fazla geçerliliği olmadığını, gerçekten gereksinim duyacakları bir çok şeyi ise öğrenmemiş olduklarını fark etmektedirler (Davis ve Davis, 2000).

Günümüzde bir çok insan her geçen gün yeni şeyler öğrenmek ve bu öğrendiklerini uygulamak zorundadır. Artık insanlardan istenen diploma ve sertifikaların yanında, iyi ve sürekli gelişen bir performanstır. Bu da sürekli öğrenmeye dayanır. “Öğrenme sadece okulda olur” fikri artık çok gerilerde kalmıştır. İnsanlardan beklenen çağın gereklerine uyabilmek için her yerde ve her koşulda devamlı öğrenmeleridir.

Hiçbir insan öğrenmeden hayatını sürdüremez. Çağımızda başarının anahtarı insanların hayatta kalabilmek için değil, aynı zamanda kendilerini geliştirmek için öğrenmeleridir. Bu öğrenmenin hızlı ve etkili olması insanların başarı basamaklarından hızla çıkmasını sağlarken, onların kendilerine olan güvenlerini arttırır (Davis ve Davis, 2000).
İnsanların bu sürekli ve etkili öğrenme ihtiyacı “Öğrenmeyi Öğrenmek” kavramını da beraberinde getirmiştir.


Öğrenmeyi Öğrenmek
Okullarda verilen bilgiler artık kısa bir sürede geçerliliğini yitirmektedir. İnsanların hayatta başarılı olmaları için sürekli öğrenmeleri şarttır. “Bu durumda okul öğrencilere ne kazandırmalıdır?” sorusu oldukça mantıklı bir sorudur. Okul öğrencilere her bilginin kısa bir süre sonra yenisiyle değiştiği gerçeğini ve bu gerçeğe uyum sağlayabilmek için hayatları boyunca öğrenmeleri gerektiğini öğretmelidir. Onların hayat boyunca öğrenmelerini sağlayacak yeterlilikleri öğrencilere kazandırmalı, onlara öğrenmeyi öğretmelidir.
“Öğrenmeyi Öğrenme” en yalın haliyle mevcut bilgileri kullanarak yeni durumlar için gerekli bilgiyi kendi kendine üretebilmek demektir (Özden, 1998; s. 102).”

“Öğrenmeyi Öğrenme” düşünsel bir etkinliktir. Tek başına bir bilgi, teknik ya da yöntem değil, insanın kendini tanıması, sınırlarını ve yeteneklerini bilmesi, zayıf yanlarını geliştirmesini içeren zihinsel etkinlikler bütünüdür.
Bu çalışmada öğrenmeyi öğrenmeyi” gerçekleştiren etkinlikler incelenmiştir. Bu etkinlikler şöyle sıralanabilir:
1. Beyin gücünün geliştirilmesi
2. Öğrenme şeklinin bilinmesi ve öğrenme becerilerinin geliştirilmesi
3. Hızlı okuma becerilerinin geliştirilmesi
4. Bellek gücünün geliştirilmesi
5. Zaman yönetimi
6. Motivasyonun sağlanması
7. Sürekli öğrenici haline gelinmesi

Beyin Gücünün Geliştirilmesi
“İnsan beyni dünyadaki makinelerin en kompleksidir.”
Prof. Dr. Colin Blakemore (Oxford Üniversitesi)
İnsan beyni uzun yıllardır en fazla ilgi çeken, üzerinde en çok araştırmanın yapıldığı organlarımızdan biri olmuştur. Biyologlar, evrim bilimciler, psikologlar, eğitimciler ve yazarlar insan beyni hakkında kesin bir tanım üretmek için adeta yarışmışlardır (Rose ve Nicholl).
İnsanlar beyinlerinde 100 milyar beyin hücresiyle dünyaya gelirler. Ancak asıl önemli olan bu hücrelerin sayısı değil, bu beyin hücrelerinin arasındaki bağlantılardır. 100 milyar beyin hücresinden her biri 20.000 dala ya da dentrite ayrılabilir. Bu da trilyonlarca bağlantı demektir. Bu insan beyninin kapasitesini biraz olsun anlatmaktadır. İnsan beyni dünyadaki en gelişmiş bilgisayardan bile daha fazla potansiyele sahiptir, fakat çok az kişi bunun farkına varır ve bu potansiyeli kullanır (Rose ve Nicholl). Normal bir insan beyin kapasitesinin %1 ya da 2’sini ancak kullanırken dünyaca ünlü bilim adamı Albert Einstein’ın beyninin %11’ini kullanabildiği söylenmektedir.

Amerika Birleşik Devletleri Akıl Sağlığı Enstitüsünün Beyin ve Davranış Laboratuarı müdürü Dr. Paul Lean beyin sisteminin üç parçadan oluştuğunu belirtmiştir (Rose ve Nicholl):
1. Soluk almayı, kalp atış hızını, bazı içgüdüleri yöneten ve bir sürüngen beynine benzeyen beyin kökü
2. Açlık, susuzluk gibi ihtiyaçları ve duygularımızı kontrol eden, uzun süreli hafızamızın önemli bir kısmını oluşturan memeli beyni
3. Görme, işitme, düşünme, konuşma, yaratıcılık gibi fonksiyonları kontrol eden neocortex (Düşünen beyin)
Ancak çoğu bilim adamı tarafından uzun yıllardır beynin iki bölümden oluştuğu kabul edilmiştir. Sağ ve sol beyin. Prof. Dr. Ornstein beynin iki yarısının uyum içinde çalışan iki beyin olarak düşünülmesinin daha mantıklı olacağı düşüncesinden yola çıkarak her bir yarının değişik fiziksel ve zihinsel etkinlikleri yönetip yönetmediğini bulmaya çalışmıştır. Yaptığı araştırmalar sonucunda beynin sol yarısının matematik, dil, mantık, irdeleme, yazma vb. faaliyetleri, sağ yarısının ise hayal gücü, renk, müzik, ahenk vb. faaliyetleri kontrol ettiğini ortaya koymuştur (Özden, 2000).
Sağ ve sol beynin özellikleri aşağıdaki tabloda açıklanmıştır (Fender, 1997):


SOL BEYİN

  • Devamlıdır

  • Zihinsel ağırlıklıdır

  • Yapısaldır / planlıdır

  • Duyguları kontrol eder

  • Analitiktir

  • Mantıksaldır

  • İsimleri hatırlar

  • Rasyoneldir

  • Problemleri parçalayarak çözer

  • Zaman yönelimlidir

  • İşitsel ve görsel yollarla öğrenir

  • Yazmayı ve konuşmayı tercih eder

  • Sözlü talimatlara uyar

  • Düşünerek konuşur ve öğrenir

  • Doğru / yanlış, çoklu tercih ve denkleştirme testlerini tercih eder

  • Az risk alır

  • Farklılıkları arar

  • Matematiksel biçimde düşünür

  • Somut biçimde düşünür

  • Dilde odaklanır

  • Bir defada bir şey düşünür

SAĞ BEYİN


  • Bütünseldir

  • Sezgiseldir

  • Kendiliğindendir

  • Duyguları serbest bırakır

  • Yaratıcıdır / tepkiseldir

  • Daha soyuttur

  • Yüzleri hatırlar

  • Duygularla hareket etmeye eğilimlidir

  • Problemleri bütüne bakarak çözer

  • Mekana yönelimlidir

  • Dokunsal yollarla öğrenir

  • Çizmeyi ve nesneleri kullanmayı tercih eder

  • Yazılı ya da gösterilen talimatlara uyar

  • Düşünüp öğreneceği şeyleri resmeder

  • Deneme testlerini tercih eder

  • Daha fazla risk alır

  • Benzer nitelikleri arar

  • Vücudun sol tarafını kontrol eder.

  • Müzikal yeteneklere sahiptir

  • Duygusaldır

  • Eş zamanlı biçimde düşünür

Beynin iki yarısının özellikleri farklı olsa da bu iki bölüm birbiri ile hep iletişim halindedir. Bütün düşünme aktivitelerinde beynin iki yarısını da kullanabilmek önemlidir. Örneğin bir konuşmayı dinlendiğinde sol beyin ne söylendiği ile ilgilenirken sağ beyin nasıl söylendiği ile daha fazla ilgilenir. Bu demektir ki sol beyin içerikle ilgilenirken, sağ beyin duygularla ilgilenmektedir. Sol beyini ağırlıklı kullananlar bilgiyi basamak basamak öğrenirlerken, sağ beyini ağırlıklı olarak kullananlar öğrenmek için bütünü görmek isterler. Bu yüzden sol beynini kullananlara “doğrusal öğrenen” denirken, sağ beynini kullananlara “küresel öğrenen” adı verilir (Rose ve Nicholl, 1996).

İnsanlar belirli bilişsel yeteneklere sahip olarak doğarlar. Herkesin kuvvetli ve zayıf yanları vardır. Doğaldır ki insanlar kendilerini başarıya ulaştıran sonuçlara kuvvetli olan yetenekleriyle varma eğilimindedirler. Böylece sol ya da sağ yarımküreyi kullanma eğilimi zamanla kökleşmektedir (Özden, 2000).

Okullarda genellikle analitik ve mantıksal düşünceye ağırlık verilmesinden dolayı daha çok beyninin sol yarısını kullanan bireyler yetişmektedir. Ancak eğitim sistemlerinden beklenen öğrencilerin beyinlerinin iki yarısını da geliştirmektir. Beynin bir yarısını geliştirecek etkinlikleri uygulayarak diğer yarısını ihmal etmek bireylerin kapasitesini yarı yarıya azaltmaktır (Özden, 2000).
Prof. Dr. Ornstein beynin iki yarısını da kullanmanın önemli olduğunu ve zayıf olan taraf geliştirildiğinde öğrenme performansının artacağını belirtmiştir. En iyi “beyin gücü” beynin iki yarısının eşit olarak kullanılmasıyla elde edilir.

Bu nedenle öğrenirken beynin sağ ve sol yarısını birlikte kullanmak beyin gücünün tam olarak kullanılmasını sağlar. Kelimeler müzik ve resimlerle birlikte verildiğinde yani duygularla birlikte anlatıldığında sağ ve sol beyin yarıları birlikte çalıştığından öğrenme daha kolay ve hızlı olur (Rose ve Nicholl)

Beynimizin hangi yarısının kullanıldığının ve kullanılan yarının özelliklerinin bilinmesi öğrenirken beyin gücünü tam olarak kullanma yolunda atılacak ilk adımdır. Bunun yanında kişisel öğrenme tarzının güçlü ve zayıf yanlarını bilmek de öğrenmenin kolaylaşmasını sağlar.

Öğrenme Şeklinin Farkında Olmak
“Nasıl öğrendiklerini bilenler yeteri kadar bilenlerdir.”Henry Adams
“Öğrenmeyi Öğrenmek” için insanların bilgiyi nasıl alıp işlediklerini bilmeleri çok önemlidir. Öğrenme şeklinin güçlü ve zayıf yanlarını bilen insanlar öğrenirken potansiyellerini tam olarak kullanabilirler.
İnsanlar üç temel şekilde öğrenirler (Fender, 1997):
1. Görsel (Görme)
2. İşitsel (İşitme)
3. Dokunsal (Hissetme)
Bu öğrenme şekillerine sahip olan insanların genel özellikleri aşağıdaki tabloda belirtilmiştir (Rose, Nicholl; Fender, 1998):

GÖRSEL
§ Konuşmak ya da hareket etmekten çok gözlem yapar
§ Okumaktan hoşlanır
§ Düzgün bir imlası vardır
§ Grafikleri ya da resimleri görerek ezberler
§ Fazla dikkati dağılmaz
§ Sözlü talimatları uygulamakta zorlanır
§ El yazısı iyidir
§ Bir şeyler karalamayı sever
§ Doğası gereği sakindir
§ Ayrıntılara dikkat eder
§ İş yaklaşımı düzenlidir
§ Yüzleri hatırlar



İŞİTSEL
§ Bir şeyin kendisine okunmasından hoşlanır
§ Dikkati kolay dağılır
§ Bir sıra içinde adım adım ezber yapar
§ Müziği sever
§ Okurken kendi kendine mırıldanır
§ Kolayca dikkati dağılır
§ Yüksek sesle kendi kendine konuşur
§ Konuşmaktan hoşlanır
§ Dinlemekten hoşlanır
§ Doğası gereği sempatiktir



DOKUNSAL
§Fiziksel ödüllerden hoşlanır
§Çoğu zaman hareket halindedir
§İnsanlarla konuşurken onlara dokunmaktan hoşlanır
§Çalışırken kalemini ya da ayağını vurmayı sever
§Okumaya öncelik vermez
§Problemleri fiziksel olarak çalışarak çözmeyi sever
§Yeni şeyler denemeye isteklidir
§Konuşurken ellerini hareket ettirir
§Rahat giyinir
§Nesnelerle oynamayı sever.


Her insanın baskın bir öğrenme şekli vardır. Yine de bu üç öğrenme şekli arasında denge kurabilmek mümkündür ve bunu başarabilen insanlar daha kolay öğrenirler ve birkaç teknikle sınırlı kalmayıp çok sayıda öğrenme tekniğinden yararlanabilirler.
Hangi öğrenme şekline sahip olunduğu öğrenildikten sonra bu öğrenme şekline uygun öğrenme stratejileri belirlenip uygulanabilir. Ayrıca diğer öğrenme şekillerine ait stratejiler de uygulanıp öğrenme şekilleri arasında denge sağlanabilir.
Öğrenme şekillerine göre uygulanabilecek bazı stratejiler şunlardır (Rose and Nicholl):
GÖRSEL
§ Öğrenme Haritaları
§ Renkli Kalemler
§ Okuduklarını zihninde resimleştirme
§ Grafik ve resim çizerek öğrenme


İŞİTSEL
§ Okuduğunu dramatize ederek okuma
§ Sesli olarak okuduğunu özetleme


DOKUNSAL
§ Okurken ya da dinlerken yürüme
§ Küçük notlar almak
§ Grupla öğrenme
§ Yazmak




Öğrenciler öğrenirken görsel, işitsel ve dokunsal öğrenme şekillerini ne kadar çok birleştirebilirlerse, bilgileri de aynı şekilde kalıcı olacaktır (Fender, 1997). Bu durumda okullardaki öğretimde mümkün olduğu kadar bütün duyuların kullanılmasına çalışılmalıdır. Öğrenciler kendi öğrenme şekillerini doğru biçimde tahmin edebilirler (Fender, 1997). Okullarda bunu sağlayacak etkinlikler yapılıp, her öğrencinin nasıl öğrendiğini keşfetmesi sağlanır, öğrenme şekilleriyle ilgili stratejiler uygulanırsa sadece okul sıralarında değil, hayat boyu öğrenmenin temelleri atılabilir.
Günümüzdeki bilim ve teknolojideki hızlı değişme daha çok bilgiyi beraberinde getirmiştir. Bu bilgilerin çoğuna internetten ve basılı kaynaklardan ulaşılabilir. Bu durum daha fazla bilgi edinebilmek için insanların hızlı ve etkili okuma becerileri edinme gerekliliğini de beraberinde getirmiştir.

Hızlı Okuma Becerileri

“Kitap okumayan bir insanın, kitap okuyamayan bir insan karşısında hiçbir üstünlüğü yoktur.” Mark Twain

Teknolojinin hızla geliştiği günümüzde okumanın öneminin azaldığı düşünülebilir. İletişim araçları (Televizyon, radyo, bilgisayar vb.) insanların hayatında çok önemli görünmesine rağmen, okumanın yeri hala korunmaktadır. Günümüzde insanlar evlerinin rahatlığında internetten sayısız dergiye, bilimsel yayına hatta kitaba ulaşabiliyorlar. Yine dünyada her gün birbirinden ilginç konular hakkında kitaplar, dergiler, araştırma raporları yayınlanıyor. Bunlara teknoloji sayesinde kolayca ulaşılabilmek mümkün. Ancak bunlara ulaşmak kadar yararlanmak da önemli olduğu için hepsinin okunması gerekiyor. Yine insanlar kitle iletişim araçlarında ilgilerini çeken konulardaki filmleri, belgeselleri, açıkoturumları izleyebiliyor ya da bu konular hakkında konferanslar dinleyebiliyorlar. Fakat yine de okumadan istedikleri bütün bilgileri hızlı bir biçimde edinmeleri çok güç görünüyor. Çünkü herhangi bir kaynaktan dinlenebilecek bir konuşma saatte 9000 kelime civarında iken, normal bir okuma hızıyla okunduğunda saatte 27000 kelime okunabilmektedir. Bu da edinilecek bilginin yaklaşık üç katına çıkması demektir. Kaldı ki kasetten ya da bilgisayardan dinlemedikçe bir konferansı durdurup anlaşılmayan yerler tekrar dinlenemez ancak okurken bu mümkündür. (Türkkan, 2000).
Günümüzde okunacak bir çok kaynak bulunmakta ve her geçen gün bunlara yenileri eklenmektedir. Daha fazla kaynağa ulaşılarak daha fazla bilgi edinebilmek için hızlı ve etkili okuma becerilerinin geliştirilmesi şarttır. 400 sayfalık bir kitapta yaklaşık 100000 kelime bulunur. Saatte 6000 kelime okuyan biri bu kitabı yaklaşık 18-19 saatte okur. Hızlı okuma teknikleri ile aynı sürede 2-3 kitap bitirilebilir (Kayalan, 2000). Bir çok insan ilkokul sıralarında ulaştığı dakikada 200-250 kelime okuma hızıyla bütün hayatını geçirirken, eski Amerika başkanlarından Kennedy’nin dakikada 2000 kelime okuduğu bilinmektedir. Bir çok kişi dakikada 2000 kelime hızına ulaşamasa bile hızlı okuma tekniklerini kullanarak dakikada 500–700 kelimeyi anlayarak okuyabilir (Türkkan, 2000).
Hızlı ve etkili okumanın yararları şöyle sıralanabilir (Kayalan, 2000; Türkkan, 2000):
§ Elde olmayan zihinsel gezintileri en aza indirger, konsantrasyonu arttırır ve bilgi kaydının daha berrak olmasını sağlar
§ Okuma miktarı artarken, okuma disiplini kazanılır ve ne okunacağı bilinir.
§ Daha kısa sürede daha fazla öğrenme fırsatı bulan kişinin kendine olan özgüveni gelişir.
§ Daha fazla bilgi sahibi olunduğu için iş ve okul hayatında başarı elde etmek kolaylaşır.
§ Karar vermede, olayları algılamada kolaylık sağlar.
Hızlı ve anlayarak okuma konusunda çalışanlar değişik teknikler geliştirmişlerdir. Geliştirdikleri tekniklerden hareketle hızlı okuma ile ilgili şu etkinlikler önerilebilir: (Türkkan, 2000; Kayalan, 2000; Maviş, 2000; Townsend, 1997):
§ Hedef Belirlenmesi (Hangi yayının, ne kadar zamanda, neden okunacağını belirleme)
§ Okurken hangi sorunlarla karşılaşıldığının ve okuma hızını kesen faktörlerin belirlenmesi (Okurken dudakların kıpırdaması ve okuduğunu içinden tekrar etme, bütün olarak değil de kelime kelime ya da hece hece okuma, okurken sık sık geriye dönme, okuduğunu kolay anlayamama)
§ Okuma ile ilgili yanlış alışkanlıkların giderilmesi
o Ağızla değil, beyinle okumak
o Gözleri geri değil sürekli ileriye doğru hareket ettirmek
o Hece-hece ya da kelime-kelime okumak yerine bütünü görerek okumak
o Göz jimnastiğini (Gözlerin daha hızlı hareket edip daha geniş bir alanı görmesini sağlayan birtakım hareketler) alışkanlık haline getirmek
§ Okurken beyni kullanma, bütünü görmek için göz gezdirme, okuduklarını zihinde canlandırma
Hızlı okuma becerilerinin çocukluk yıllarında kazanılması öğretmenlerin ve ailelerin çabasıyla mümkündür. Özellikle sınıf öğretmenlerine burada büyük görev düşmektedir. İlköğretimin ilk sınıflarında okuma becerilerini geliştirici etkinlikler yapılmalı, dünyadaki bilgilerin hızla arttığı ve bu bilgilerin çoğuna okunarak ulaşılabileceği öğrencilere anlatılmalı, öğrenci okumaya özendirilmelidir. Gelecekte hızlı okuyan, okuduğunu anlayan bireylerin yetişmesi demek ülkemizde daha fazla bilginin okunması ve öğrenilmesi demektir, bu da beyin gücünü arttırır ve toplumun gelişmesini sağlar.
Bilginin kullanılabilir olması için ona ulaşılması kadar akılda tutulması ve gerektiğinde kullanılmak üzere hatırlanması da önemlidir. İnsanlar bunu bellekleri ile gerçekleştirirler.
Belleği Geliştirmek

Bellek dünyadaki her şeyin gardiyanı ve hazinesidir.
Cicero

Bellek edinilen bilgilerin depolandığı yerdir. Duyu organlarıyla alınan bilgiler çeşitli aşamalardan sonra bellekte saklanır, gerektiğinde de geri çağırılır. Son araştırmalardan sonra 5 çeşit bellek türü tespit edilmiştir:
1. Çalışan (working) Bellek: Bu bellek kısa sürelidir. Bilgiler burada ancak bir iki saniye saklanabilir. Örneğin bir konuşmada konuşmacı cümlesinin sonuna geldiğinde cümlenin başı bu bellek sayesinde hatırlanır. Ayrıca bu bellek sayesinde birkaç iş aynı zamanda yapılabilir (yürürken şarkı söylemek, yazarken konuşmak). Bir çok insanda bu bellek kırk yaşından sonra etkililiğini yitirmeye başlar.
2. Tam (implicit) Bellek: Bir kere bisiklete binme, araba sürme ya da yüzme öğrenildiğinde bir daha unutulmaması bu bellek sayesinde olur. Bu belleğe "motor bellek" ya da "kas belleği" adları da verilmektedir. Beyincik tarafından yönetilir ve beyinciğe gelen hasarlar bu belleğe de zarar verir.
3. Uzak (remote) Bellek: Bazı konulardaki bilginin hayat boyu zihinde tutulmasını sağlar. Bilgi yarışmalarında başarılı olanların bu tür bellekleri gelişmiştir. Yaşın ilerlemesiyle uzak bellek zayıflar, çünkü bilgi birikimi artar ve bilgilerin hatırlanması zorlaşır.
4. Ayrık (episodic) Bellek: Bu bellek türü kişisel deneyimleri hatırlamayla ilgilidir. Lokantada yenilen yemek, bir futbol maçının sonucu, arabanın nereye park edildiği bu bellek sayesinde hatırlanır. Eğer hatırlanacak bilgi kişide duygusal bir doyum sağladıysa hatırlanması kolaylaşır.
5. Sözel (semantic) Bellek: Sözcükler ve sembollerle ilgili bellektir. Bu tür bellekteki bilgilerin unutulma olasılığı çok azdır. Uzun seneler boyunca kullanılmayan sözcükler bile genelde unutulmaz.
Bir bilginin bellekte işlenmesinin üç temel süreci vardır (Fender, 1997):
kodlama - bilgiyi depolamaya hazırlama süreci
depolama - bilgileri gelecekte kullanmak üzere saklama, belleğe atma
yeniden bulma - bilgileri depodan çıkarma, devamlı süreç
Bilginin bellekte işlenmesi süreçlerinin daha etkili olması için bir çok strateji vardır. Ancak en önemli olan hatırlamayı ve öğrenmeyi amaçlamaktır. Yaşamın hemen her yönünde olduğu gibi zihin hatırlamaya yoğunlaştırılırsa başarılı olunur. Hastalık, yaralanma gibi durumlar dışında beyin hiçbir şeyi unutmaz. Zayıflayan tek şey sadece hatırlama yeteneğidir.
Aşağıdaki tabloda değişik öğrenme şekillerine sahip olan kişiler tarafından uygulanabilecek bazı bellek güçlendirme stratejileri verilmiştir (Fender, 1997):
Görsel

§ Zihin haritaları
§ Görsel zincirler
§ Zihinsel resimler



İşitsel

§ Öğrenilecek bilgileri banda kaydetme
§ Deyişler, şiirler; bilgileri ünlü bir deyiş ya da şiirle ilişkilendirmek
§ Bilgileri sözlü olarak özetlemek



Dokunsal

§ Bir deneyim yaratma, bir deneyi zihinsel ve görsel olarak yaratma, hatırlama ve öğrenilecek bili ile yapılan şeyler arasında bağ kurma




Bellekteki bilgilerin ne kadar kalıcı olacağı bilginin ilk alındığı zamanki kuvvetliliğine bağlıdır. Bu yüzden bilgileri alırken bütün duyu organlarını işe katmak oldukça önemlidir. Böylece güçlü bellekler oluşur.
Bütün bu etkinliklerle beyin gücü geliştirilebilir ancak insanların zamanlarını etkili kullanarak bu etkinliklere zaman ayırması gerekmektedir.
Zaman Yönetimi
“En çok önemli olan şeyler, asla önem taşımayan şeylerin merhametine kalmamalıdır.” Goethe

Ortalama insan ömrü yaklaşık 65-70 yıldır. Kimi insanlar bu zaman içine büyük başarılar ve doyumlu bir hayat sığdırırken kimileri ise hayatını boşa geçirir. Bu tamamen onların zamanı yönetme şekillerine bağlıdır (Townsend, 1997).
Zamanı planlama hedefler, kişisel öncelikler ve kendini tanıma ile yakından ilgilidir. İnsanlar hedeflerini açığa kavuşturmadan o hedefe ulaşmak için gerekli olan eylemleri belirleyemez, dolayısıyla bu eylemler için gerekli olan zamanı planlayamazlar. Bu yüzden insanları neyi hedefledikleri, önceliği nelere verdikleri zaman yönetimi için çok önemlidir.
Öğrenme dendiğinde akla genellikle okul sıraları gelir. Öğrenmenin ancak okulda olabileceği fikri bir çok kişinin kafasında yerleşmiştir. Bu yüzden de insanlar okuldan sonra öğrenmeye çok fazla zaman ayırmazlar. Çünkü okulda yeteri kadar öğrendiklerini düşünürler. Ancak günümüzde okullarda edinilen bilgiler kısa sürede eskimektedir. Bu yüzden yeni bilgiler edinmek için mutlaka zaman ayrılmalıdır. Ancak bu zamanı ayırabilmek için öğrenmeyi gerekli görmek ve hedeflemek gerekir.

Motivasyonu Sağlamak
“Yapabileceğinize de inansanız, yapamayacağınıza da inansanız haklı çıkarsınız”
Henry Ford
İnsanların yaşamdan istediği bir çok şey vardır. Başarı da bunlardan biri ve en önemlisidir. Herkesin içinde bir başarma arzusu vardır. Ancak sadece başarıyı hedefleyip motive olan kişiler başarıya ulaşabilirler.
Motivasyon hayatın her alanında kişiler için bir gerekliliktir. Yaptıkları işe motive olamayan kişiler verimli olamazlar, dolayısıyla kendilerine ve kapasitelerine güvenemezler, kısaca başarılı olamazlar.



İki çeşit motivasyon vardır (Allen, 1999):
  • İç Motivasyon: Kişinin bir şeyi yapmak istemesinden kaynaklanan motivasyondur.
  • Dış Motivasyon: Dış kaynaklı motivasyondur. Örnek: ödüller
Öğrenme açısından bakıldığında iki motivasyon türü arasında büyük farklar görülmektedir. Araştırmalar bireylerin iç motivasyona sahip olduklarında daha iyi öğrendiklerini ortaya koymuştur. Çünkü iç motivasyona sahip olan bireyler hedefleri ve yapmaları gerekenler konusunda daha bilinçlidirler. Ancak dış bir etkiyle motivasyon sağlandığında çoğunlukla hedefler konusunda bir açıklık yoktur. Bu yüzden bireyler etkili ve sürekli bir öğrenme gerçekleştirmek için içsel olarak güdülenmelidir. Bunun için de öğrenmenin getirilerini görmeli ve başarının yolunun sürekli öğrenmeden geçtiğini anlamalıdırlar (Allen, 1999).
Okulların rolü bu noktada çok önemli olabilir. Eğer öğrenciler okullarda öğrenmenin hayat boyunca gerekliliğine inandırılır bu yönde motive edilirse öğrenmenin etkililiği artar. Ancak dışsal motivasyon yeterli değildir. Öğrencilerin içsel olarak da öğrenmeye motive olması ve hayat boyu öğrenmenin gerekliliğine inanması lazımdır.

Sürekli Öğrenici Haline Gelmek
Sürekli öğreniciler, öğrenme olanaklarını devamlı olarak genişletmeye, arttırmaya çalışırlar (Davis ve Davis, 1997).
Bunun için önlerine çıkan bütün fırsatları değerlendirirler. Yeni çıkan bir kitap, bir konferans, internette yeni açılan bir site, ilgilerini çeken bir konudaki bir belgesel onlar için birer hazinedir. Onlar devamlı bir arayış içindedirler. Her geçen gün daha iyiye gitmenin, kendilerine ve insanlığa daha faydalı olabilmenin arayışındadırlar. Bunun için de edindikleri bilgileri başkalarıyla paylaşırlar.
Sonuç
Bu çalışmada öğrenmeyi öğrenmeyi sağlayan bazı etkinlikler incelenmiştir. Bunların hepsi öğrenmeyi öğrenmek için gereklidir. Ancak hepsinin birleştiği ortak bir nokta vardır. Bu da öğrenmeyi istemek ve hedeflemektir. İnsanlar en fazla başarıyı hedefledikleri işlerde elde ederler. Bu durumda sürekli ve etkili öğrenme bir hedef haline getirilirse öğrenmeyi öğrenme gerçekleşebilir. Bir şeyi hedef haline getirebilmek için ise ilk önce o şeye ihtiyaç duyulmalıdır. Öğrenme de bir ihtiyaçtır, sürekli öğrenme, sürekli kendini geliştirme çağımızda başarıyı elde etmenin tek yoludur. Önemli olan bunun farkına varmak, öğrenmeyi bir hayat felsefesi haline getirmektir.



Kaynaklar
  • Allen, J., Motivation: A Key to Successful Learning, 1999.
  • Davis, R., Alexander, Davis. Kendi Kendine Öğrenmek, Mediacat Yayınları, İstanbul, 2000.
  • Fender, G., Öğrenmenin ABC’si. Sistem Yayıncılık, İstanbul, 2001.
  • Kayalan, M., Etkili ve Hızlı Okuma. Alfa Basım Yayın Dağıtım, İstanbul, 2000.
  • Maviş, A., Anlayarak Hızlı Okuma ve Öğrenme Teknikleri. Hayat Yayınları, İstanbul, 2000.
  • Özden, Y., Öğrenme ve Öğretme. PegemA Yayıncılık, Ankara, 2000.
  • Özden, Y., Eğitimde Dönüşüm Yeni Değerler ve Oluşumlar. PegemA Yayıncılık, Ankara, 1998.
  • Rose, G., Malcholm, J. Nicholl., Accelerated Learning for the 21th Century
  • Türkkan, R., Anlayarak Çok Hızlı Okuma. Alfa Basın Yayın Dağıtım, İstanbul, 2000.
  • Townsted, R., Okuma Zenginliği, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 1997.
  • Townsted, R., Öğrenme Zenginliği, Sistem Yayıncılık, İstanbul, 1997.
 
Üst