Boyutlar konu 4

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,097
Tepkime puanı
4,972
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
TÜM BOYUTLARDA VAROLAN,
SADECE ALLAH’TIR!


İhlâs Sûresi’nde, "ALLAH"ın Ahad olduğu; bölünmez, parçalanmaz, cüzlerden meydana gelmemiş, parçalardan oluşmamış; sonsuz sınırsız TEK olduğu belirtildiğine göre...
Ve de "Samed" olarak, ona herhangi bir şeyin girmesinin ya da ondan her hangi birşeyin çıkmasının mümkün olmadığı, anlaşılabildiği zaman...
Ve gene "O"ndan meydana gelmiş ikinci bir varlığın var olmadığı; ayrıca "O"nun başka varlıktan meydana gelmesinin söz konusu olmadığı farkedildiğinde; ve bunun anlamı kavranıldığında, zaten otomatik olarak bizim "ben" dediğimiz varlık, hiç "var" olmamış olarak "yok" olur!.
Ya da çok basite indirgeyerek açıklayalım...
"ALLAH"ın "SINIRSIZ" varlığına İMAN EDİLDİĞİ ZAMAN!. Yani, "SINIRSIZ" varlığı dolayısıyla hiç bir boyutta "O"nun yanısıra ikinci bir varlığın mevcudiyetinden sözedilemeyeceği kavrandığı zaman... Görülecektir ki, "sen"(ben) zaten hiç "var" olmamışsın... "Yok"sun!. "YOK" mayasından oluşmuş bir "yok" mevcutsun; ki gerçekte tüm varlık sadece "O"dur!
Varolmamış bir şey nasıl "yok" olur?.
Varolmayan bir şey, gerçekte, ancak beşduyunun oluşturduğu zanda "var" kabul edilir; o zanda "var" kabul edilen "benlik", idrâk oluşunca da "yok" olur demektir!. Yoksa, gerçekten "var" olan hiç bir şey "yok" olmaz!.
Çünkü her şeyin varlığı, "ALLAH" varlığıyla mevcuttur!. Ki, o şeyin mutlak mânâda "yok" olması demek, sonuçta ALLAH varlığının "yok" olması demek olur!.


HER BOYUTTA, HER ZERREDE
VAROLAN YALNIZCA ALLAH İSE,
GÖRDÜKLERİMİZE “ALLAH” DİYEBİLİR MİYİZ?!


Varlıkta her ne algılıyorsak ve algılanıyorsa, hepsi de Allah'ın isimlerinin işaret ettiği mânâların terkibinden meydana gelmiş olmasına rağmen, dolayısıyla o ismin ardındaki varlık Allah olmasına rağmen; Allah'tan gayrı bir varlığın orada mevcûdiyetinden sözedilememesine rağmen; gene de o varlığa "Allah" denilemez!. Çünkü bu takdirde o varlık ve ihtiva ettiği mânâ ile Allah isminin işaret ettiği varlığı kayıt altına almış oluruz!.
İşte bu sebepledir ki;
Algıladığımız ve algılanan her varlıkta, her zerresinde ve boyutunda, Allah'ın varlığı dışında hiç bir şey olmamasına rağmen; yine de ona, asla "Allah" denilemez! Ve böyle bir yanlış anlama sonucu verilecek hükümden Allah kesinlikle münezzehtir!.
Zîrâ "Allah", her türlü mânâ ile kayıtlı olarak düşünülmekten beri, sonsuz - sınırsız AHAD'dır!.
Ve kişi, "lâ ilâhe illâllâh-ul Vâhid-il AHAD" diyemediği, yani bu cümlenin mânâsını idrâk edip yaşayamadığı sürece "şirki hafîden" yani gizli şirkten kendini kurtaramaz.
İşte bu mühim sebepledir ki... Allah; insanın nefsini, bedenini, ruhunu, kalbini, işitiş ve duyuşunu, elini ve ayağını, hep NEFS'iyle meydana getirmiştir. Ve bu isimlerle anılan şeylerin hepsi de O'nun NEFS'iyle kâimdir. NEFS'iyle izhâr olmuştur. Dolayısıyla gerçekte “insan” diye bir bağımsız varlık mevcut olmayıp, o isim altında Allah isimleri’nin mânâ terkibi vardır.


AYNI BOYUTLARA SAHİP BİRİMLERDEN
NEDEN FARKLI MÂNÂLAR
AÇIĞA ÇIKMAKTADIR?


"Allah, Ademi kendi sûreti üzere meydana getirdi."
Bu asıl üzere var olan insanlarda, her birimi oluşturan isimler bileşiminin farklı formüllerde olması, aynı Zât ve sıfatlara sahip birimlerden değişik mânâların meydana gelmesine yol açmıştır.


BOYUT FARKI

Boyut farkı, İLÂHİ olan İLİM’in yani ZÂTÎ olan İLİM’in,
a-Kendi varlığına,
b-Kendi mânâlarına,
c-Ve bu mânâların neticesinde oluşan fiillere bakışıdır!
Boyut farkı budur!.
“Zaman”, ef’al âlemi için îtibâri olarak geçerli olan bir tâbirdir... Mertebeler arasındaki olay ise, zaman olayı değil; boyut olayıdır!.
“Allah zâtından sıfatına, sıfatından esmâsına tenezzül etti” diye târif edilmek istenen şey, bu boyut farkıdır! Ve bu, bir “ân” olayıdır!.


BİLİNÇ VE BEDEN BOYUTUNUN
KURALLARI


Her boyutun kuralı kendine hastır; bir boyutun kuralı, diğer bir boyutta geçmez!.
Yani, Zât boyutunun veya Esmâ boyutunun gerçeği, Ef’al boyutunun kurallarını ortadan kaldırmaz; veya geçersiz kılmaz!.
Bu sebepledir ki... Yeterli çalışmayı yaparak gerekli enerjiyi ya da nuru toplamayan kişi, hakikatı itibariyle "HAK"da olsa, cehennem ortamına gittiği zaman yanar!. Tıpkı bugün,hakikatı "HAK" olan kağıdın, hakikatı "HAK" olan ateşte yanması gibi!.
Tasavvufta, tarikatta öğretilen bilgiler; hakikatte öğretilen bilgiler; “Mârifet”e dair bilgiler; bunların hepsi de doğrudur!. Ama bunların hepsi de, bilinç boyutunda, şuur boyutunda geçerlidir!.

Şunu kesinlikle bilelim ki, fiiler sahasında, davranışların ve yapıların kuralları-kanunları geçerlidir.
Nasıl ki yeterli gıda almadığın zaman, vücudun enerjisiz kalırsa; aynı şekilde, namaz zikir, oruç gibi çalışmalar yapılmadığı zaman da ruh yani dalga(wave) beden enerjisiz kalır!. Bu “bedenin kanunu”dur!.
“Beden kanunu” deyince yalnızca şu andaki madde biyolojik bedeni algılamayın... İster madde, ister maddeötesi dalga(wave) - ruh beden!. Yâni senin, her halûkârda bir madde beden yapın var!. İster bu dünyada, ister bunun ötesinde...
Bugün için beş duyuna GÖRE, sadece bu bedenine "madde" diyoruz; ama, yarın o dalga (wave) ortama geçince, o dalga(wave) bedenine de “madde beden"diyeceksin!.
Zira o ortamın şartlarına ve algılama organlarına göre, o beden de yine "bir tür madde beden”dir.
Dolayısıyle, senin madde bedenin sonsuza kadar ortadan kalkmaz!.
Bu yüzdendir ki, madde bedenle yapman gereken çalışmaları, şu andan, ölüm gerçekleşene kadar, yapmak zorundasın!.
Ne zaman beyin ortadan kalkar bu “ölüm” denen olayla birlikte, ondan sonra zaten bu çalışmalar da biter; böylece ruha yeni enerji ve ilim yükleme olayı da sona erer... Ruh artık, o güne kadar yüklenmişiyle başbaşa kalır.


Yaratılmış her boyutta, o boyutun kanun ve kuralları geçerlidir!.. Hakikati ne olursa olsun!.
Kişinin hakikatinin TEK’e dayanması, onun yaşadığı boyutun şartlarından azâde kalmasını sağlamaz!. Atomlardan meydana gelen tahta yanar, ama atomları, tahtanın yandığı ateşte yanmaz!. Câhil mukallitin dediği üzere, “benim aslım HAK’tır, Hak cehennemde yanmaz”; mantıksızlığına ancak kendi gibi anlayışı kıt olanlar inanır!.
Bugün yanan, yarın da yanar!. Bugün azap çeken, yarın da azap çeker!. Bugün neysen, yarın da osun!. Bunu iyi anlamak gerektir.
 
Üst