Boyutlar konu 3

URUMHAMATAHAYİL

Yönetici
Katılım
5 Haz 2008
Mesajlar
7,096
Tepkime puanı
4,962
İş
Wellness Antrenör/Psikolog/ Sosyolog
EVRENDE, CANLI-BİLİNÇLİ
BAŞKA VARLIKLAR VAR MI?


“ALLAH ADIYLA İŞARET EDİLEN”in yaratmış olduğu SİSTEM ve DÜZEN’İN canlı bir organizma veya mekanizma olarak mikro ya da makro dediğimiz plânda yaşamakta-çalışmakta olduğunu; insan, cin, melek, şeytan, zebâni isimleri verilen türlerin, bu mekanizmanın çeşitli boyutlarının canlıları olduğunu nasıl açıklayabilirim?

Biliyoruz ki insan, evreni, beş duyusu ile algılar. Dolayısiyle insanın beş duyusunun oluşturduğu evreni ile, bir hayvanın veya insanötesi herhangi bir varlığın, duyu organlarının algılama kapasitesine göre algıladığı evreni elbette ki birbirinden son derece farklıdır.
Bunu basit bir misâl ile açıklayalım;
İnsan gözü, 4000 angström ile 7000 angström arasındaki dalgaları değerlendirerek beyne yollar. Ve bu dalgalar beyinde değerlendirilerek bir görüntü hâlinde farkedilir. Biz de beynimizin değerlendirdiği bu dalgaları yayan ve aksettiren nesneleri “var” kabul eder, bunların dışındakileri ise “yok” sayarız.
İşte gerçeği görememe hususundaki yanlışımız, bu noktada başlamaktadır. Gözümüzün algılayamadığı sayısız sonsuz dalgaboyu skalasında son derece minik bir kesiti algılayıp değerlendirebildiğimiz halde; her şeyi bundan ibaret sanıyor ve her şeyi bu sınırlar içinde kabul edip deşifre etmeye çabalıyoruz!.
Oysa gerçekte, evren, sonsuz sınırsız dalgaboylarından ya da bir diğer tanımlama ile kuantlardan oluşan bir yapıdır. Ki bu algıladığımız kesit içindekiler, okyanusta bir damla bile değildir!.
İkinci olarak, anlaşılması gereken husus şudur:
Gözümüzün beyne ulaştırdığı 4000-7000 angström arası dalgaboyları, bir anlam taşıdığına göre; 16-16000 hertz arasındaki {ses} dalga boyları bir anlam taşıdığına göre; bütün dalgaboyları ile TÜM EVREN, bir anlam ifade eden BÜTÜNSELLİĞE sahiptir!. Ancak ne var ki, bizim algılama araçlarımızın sınırlılığı, bu EVRENSEL BÜTÜNLÜĞÜ değerlendirmekten bizi kesinlikle mahrum bırakmaktadır.
Kesitsel algılama araçlarına {beş duyu} sahip olmamız ve her şeyi ille de beş duyu ile değerlendirme şartlanmamız, çokluk görüntüsü veren ORİJİNAL TEK`i bir türlü algılayıp farkedemememize sebep olmaktadır.
Ayrıca, gene herşeyi, sadece beş duyu ile algıladıklarımızdan ibaret zannetmemiz, bizim en büyük yanılgıya düşmemize yol açmakta; böylece gördüklerimizin dışında başka varlık olmadığı, yolunda ilkel hükümler içinde bağımlı kalmamızı meydana getirmektedir.
Oysa bilimsel olarak biliyoruz ki, atom boyutunda değerlendirme aracımız veya duyumuz olsaydı, hepimiz homojen bir bütünsellik içinde tek bir yapı olarak kendimizi değerlendirecektik.
Bunu da anlatmak için şöyle bir misâl vereyim:
Bulunduğunuz odayı, tavanını açmak sûretiyle, 1 milyar defa büyütme kapasitesine sahip elektron mikroskobunun lâmına koyduğunuzu düşünün ve sonra da, objektifinden bakın. Bir milyarlık büyütme kapasitesi, bize atomları görme imkânını verecektir. Bu takdirde, artık o odadaki çeşitli isimler taktığımız eşyayı değil; demir, bakır, çinko, oksijen, hidrojen, azot vs. vs. gibi pekçok atomlardan oluşmuş homojen bir kitle göreceğiz.
Göz aracı ile aynı odaya bakan beyin, az önce bir çok eşyanın varlığından sözederken; elektron mikroskobu aracılığıyla aynı odaya bakan beyin, sayısız eşyadan değil, homojen atomik bileşik bir kitleden söz edecektir; ki artık pek çok değil, tek bir yapı mevcuttur, bu algılama kapasitesi için!.
Bu takdirde öyle bir noktaya geliriz ki, evrende var olduğunu kabul ettiğimiz her şeyin, o şeye bakan aracın kapasitesinden doğan imgesel bir varlık olduğunu idrâk ederiz.
İşte var olduğu, böylece beyin tarafından kabul edilen her şey, beynin kesitsel algılama aracına göredir; ve o görüntülerin her biri, kesitsel verilerin imajlarıdır.
Bu tesbit bizi nereye götürüyor?.
Madde – hücre – molekül – atom – nötron- nötrino – kuark – kuant “boyutsal özeinim” ile karşımıza öyle tekil bir yapı çıkar ki, artık bu TEK`ten başka bir şeyin varlığından sözedilemez.
Algılayabildiğimiz kadarıyla, bu özelliği itibariyle “kozmik bilinç” diğer bir özelliği itibariyle “evrensel enerji” olan bu TEK, “EVREN” ismiyle tanımladığımız yapıda, mutlak zaman kavramının olmadığı bir biçimde her an kendi sistemini uygulamaktadır.
Öyle ise bize, bu gerçeği itibariyle TEK olan yapıdaki, yerimizi ve yanımızdaki diğer varlıkları tanımak düşmektedir.
Evet... Biz, daima GERÇEK EVRENDEN değil, “İNSANIN EVRENİNDEN” sözetmek mecburiyetinde olduğumuza göre; evrende tek canlı türü müyüz?.
Bir hücre, ya da bir bakteri, bilinci itibariyle, bizim varlığımızdan bile haberdar değilken; önümüzde böyle bir örnek mevcut iken; biz nasıl olur da, içinde yaşadığımız ortamda, bizden başka canlı – bilinçli varlıkların mevcut olmadığını iddia edebiliriz?.
Madde dünyamızın ötesinde, ÜSTMADDE katmanlarının varlığını reddeder ve bu katman varlıklarının olmadığını nasıl iddia edebiliriz?.
Algılayabildiğimiz kadarıyla, ister dalgasal birikim, ister kuantsal orijinli yapı olarak ele alalım, gerçekçi düşünce bizi, sayısız canlı-bilinçli birimler ve birikimler evreninde yaşadığımız sonucuna götürmektedir.
Ancak ne var ki, biz kendimizi, henüz 19. Yüzyılın ilkel madde ve maddecilik anlayışının şartlanmasından arındıramadığımız için; evrensel gerçekler ve değerler boyutuna sıçrama yapamıyor, her şeyi, algıladığımız madde sınırları içerisinde çözümleyip değerlendirmeye çabalıyoruz.
Şunu artık kesin olarak bilmeliyiz ki, kuantsal yapı boyutundan, ‘’madde’’ adını taktığımız beş duyu boyutuna ve galaktik ölçülere kadar, her terkipsel yapının, kendine özgü bilinci ve değerleri mevcuttur.
Biz bu, gerçeği idrâk ettiğimiz ve üzerinde araştırmalarımızı yoğunlaştırdığımız ölçüde, bu bilinç birimleriyle iletişim kurma imkânına sahip olabiliriz. Dar görüşlülüğün ifadesi olan inkâr ise, evrende kör bilinç olarak yaşamaktan başka bir şey kazandırmaz.
Öyle ise elbette ki, insan boyutu dışında, hangi isimle isimlendirilmiş olursa olsun, başka varlıklar da kesinlikle mevcuttur.
Her gezegenin ve yıldızın kendine has canlı bilinçli birimleri varolduğu gibi; evrenin farklı boyutlarının oluşturduğu değişik katmanların dahi farklı canlı türleri vardır ve bütün bunlar hep bilinçli varlıklardır.
İşte bunların hepsi birden Din terminolojisinde sadece “melek” kelimesiyle tanımlanmıştır.
Beyinlerimiz genel yapısı itibariyle, sadece beşduyu dediğimiz “kesitsel algılama araclarıyla” gelen verileri değerlendirmek için programlanmış olduğundan, algıladığımız kesitin dışında kalan boyutlardan ve bu boyut katmanına ait canlılarından habersiz yaşamaktayız!.
Oysa, gerçekte, bırakın başka gezegen ve yıldızlarda yaşayanları; “cin” ismiyle işaret edilen ve her an beyinlerimizi etkilemeye çalışan aramızda yaşamakta olan canlı türlerinin dahi farkında değiliz!. Nerede kaldı, başka gezegenler ya da yıldızdakiler!.


“ÂLEMLER”, BİRBİRİNDEN KOPUK-
BAĞIMSIZ KATMANLAR DEĞİL;
GERÇEKTE “TEK BİR ÂLEM”DİR!


Ayrı ayrı isimlerle anlatılan bu "âlemler", gerçekte birbirinden kopuk, belirli sınırları olan birbirinden bağımsız katmanlar asla değildirler. Hepsi de herhangi bir kopukluk ya da bağımsız bölümler hâli sözkonusu olmaksızın birbirinin içi ya da dışı şeklindedir, bizim şu andaki görme veya algılama kapasitemize göre.
Gerçekte ise, âlemlerin farklılığı, bizim algılama kapasitemizin son derece sınırlı olmasından kaynaklanmaktadır.
İnd-i ilâhî’de bunların hepsi tek bir âlemdir!.
Bu hususu daha değişik bir anlatımla şöyle de açıklayabiliriz;
“Kesret âlemi” denen “çokluk görüntüsünün yeraldığı âlem”de birbirinden bağımsız görünen sayısız varlık tespit edilmektedir.
Oysa bu sayısız varlık "göz" adını taktığımız sınırlı algılama kapasitesi olan araç yüzünden bize böyle görünmektedir.
Gerçekte, çok yok, TEK vardır!.
İnsan bedenini düşünelim. Trilyonlarca hücreden oluşan bir yapı!! Her organ diğerlerinden son derece farklı yapıya sahip!. Âdeta, farklı düşünce ve görev sahibi pek çok varlığın bir araya gelerek oluşturduğu tek bir beden görüntüsü. Ama, varoluş sistemleri aynı. Aynı özden meydana gelerek oluşmuşlar.
Biraz daha derine inerek konuya yaklaşalım...
Gözün algılama boyutunda milyarlarca tür görülmesine rağmen, bir milyar defa büyüten elektron mikroskobunun bakışıyla aynı varlıkları değerlendirdiğimiz zaman görmekteyiz ki, varlık sayısı yüz küsûr atom türüne inmektedir.
Eğer biraz daha derine inersek; evrende bulunan milyarlarca türün, sayısız anlamlar taşıyan, dalgaboyları farklı mikrodalga yapıdan ibaret olduğunu göreceğiz.
İşte bu noktada kesret yani çokluk, Tekliğe dönüşmüş olacaktır. Pekçok fikir ve hayâl sahibi tek bir şuur gibi!.
İşte “Melekût âlemi” diye anlatılan, sayısız mânâlar ihtiva eden “mikrodalga kökenli kozmik âlem”; “Ceberût Âlemi” diye anlatılan da, o sayısız mânâları hâvi TEK bir KOZMİK BİLİNÇTİR!.
 
Üst