Kafa-Kalp-Varlık

Yesil Cingene

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Ara 2008
Mesajlar
907
Tepkime puanı
56
Okumanızı tavsiye ederim :)
Akıl, kafanın bir işlevidir. İçgüdü, bedenin bir işlevidir. Sezgi ise kalbinin bir işlevidir. Bunların arkasında ise tek niteliği tanık olmak olan varlığın bulunur. Kafa sadece düşünür. O yüzden asla bir sonuca ulaşmaz. Konuşmaya açık ve mantıklıdır. Ancak gerçekliğe kök salmamış olduğu için, binlerce yıldır süregelen felsefi düşünceler bizi tek bir sonuca ulaştırmamıştır. Felsefe harika bir zihin kıvraklığı egzersizidir. Akıl, soru yaratmada ve sonra bu sorulara cevap yaratmada çok beceriklidir. Ama bu cevaplardan daha fazla soru ve daha fazla cevap çıkar. Kelimelerden saraylar kurar, teorik sistemler geliştirir. Ancak bunların hepsi havadır. Beden aklına güvenemez çünkü bedenin yaşaması gerekiyor. O yüzden bedenin, nefes alma, kalp atışı, sindirim ve kan dolaşımı gibi bütün önemli fonksiyonları içgüdüye bırakılmıştır. Bedeninde bin bir farklı süreç, senin hiçbir dahlin olmadan devam etmektedir. Doğanın bedene kendine ait bir bilgelik vermesi çok iyi olmuştur. Aksi halde, eğer aklınla bedenini yürütmeye çalışsan, hayat imkânsız olurdu. Çünkü bazen nefes almayı unutabilirdin. En azından geceleri uyurken nasıl nefes alacaksın? Kafandaki bin bir düşünce zaten aklını karıştırmışken, bu karışıklık içinde kan dolaşımını kim düzenleyecekti? Hücrelere yeterli miktarda oksijenin gidip gitmediğine kim bakacaktı? Sindirilmiş besinlerin hangi temel yapı taşları olduğunu inceleyip, onları ihtiyacı olan noktalara kim gönderecekti? Bütün bu yoğun ve yüklü çalışmalar içgüdü tarafından gerçekleştirilir. Aklına ihtiyaç yoktur. Komada olsan bile beden çalışmalarına devam eder. Doğa, bedenin bütün temel fonksiyonlarını yerine getirme görevini içgüdüye vermiş ve hayatı anlamlı kılan şeyleri sana bırakmıştır. Çünkü sadece varolmanın, hayatta kalmanın bir anlamı yoktur. Hayatına anlam katmak için varoluş kalbine sezgiyi vermiştir. Senin bu sezginden, sanat, estetik, sevgi, dostluk gibi olasılıklar ortaya çıkar. Bütün yaratma edimleri sezgiseldir. Ancak pazar yerinde sezgiye ihtiyaç yoktur. Sevgiyle ya da duyarlılıkla ilgili değildir. Orada somut, elle tutulur şeyler vardır. Bunun için en somut parçan olan aklın devreye girer. Akıl, pazar yerinde, dünyada, seni işlevsel kalmaya devam ettirecek somut şeyler için vardır. Matematiktir, coğrafyadır, tarihtir, kimyadır. Bütün bilim ve teknolojiler akıl ürünüdür. Mantığın ve geometrin işe yarar, ancak akıl kördür. Sürekli bir şeyler yaratır. Ancak bunun yıkım için mi, yoksa yaratım için mi kullanılıp kullanılmayacağını bilemez. Nükleer savaş, aklın yarattığı bir savaş olacaktır. Akıl kullanışlıdır. Ancak bir talihsizlik sonucu, bütün varlığını sahiplenmiştir. Bu da dünyada çok büyük sıkıntılara neden olmuştur. Asıl sahip, beden, zihin ve kalp üçlüsü arkasında bulunur. Bu üçlünün arkasında gizlenmiş olan asıl sahip senin varlığındır. Ancak sen asla içe dönmüyorsun. Bütün yolların dışa dönük oluyor. Bütün duyuların dışarı bakıyor. Bütün başarıların dış dünyada yer alıyor. Akıl, dünya için kullanışlıdır. Bütün eğitim sistemleri, kalpten kaçınıp, tüm enerjini kafanda yoğunlaştırmayı hedefler. Kalp, kafa için sorun çıkartabilir. Kalp mantıktan anlamaz. Kalbin dayandığı merkez tamamen farklıdır ve bu da sezgidir. Sevgiyi bilir, ancak sevgi bu dünyada işe yarayacak bir ürün değildir. Güzelliği bilir, ancak bir pazar yerinde güzelliği ne yapacaksın? Bütün kalp insanları; ressamlar, şairler, müzisyenler, dansçılar, oyuncular mantıksızdır. Çok büyük güzellikler yaratır, harika sevgililer olur, ancak sadece kafaya göre düzenlenmiş toplumuna uyum sağlayamaz. Ressamlar toplumun tarafından biraz çatlak ve deli olarak nitelenir ve neredeyse dışlanır. Kimse çocuğunun müzisyen, ressam ya da dansçı olmasını istemez. Herkes onların doktor, mühendis ya da bilim adamı olmasını ister çünkü bu meslekler para getirir. Resim, şiir, dans, tehlikeli ve risklidir. Sokaklarda flüt çalan bir dilenci olma ihtimalin bulunmaktadır. Kalp inkâr edilmiştir. Bu arada kalbin inkârının, aslında kadının inkârı olduğunu hatırlamakta fayda var. Kalp kabullenilmeden, kadın kabullenilemez. Kalbe verilen gelişme fırsatı, kafaya verilenle aynı olmadığı sürece kadınlar özgür olamazlar. Kadın kalptir, erkek ise kafa. Aradaki fark çok nettir. Doğa, içgüdüyü kendi eline almıştır. Ve sen, ne zaman içgüdüye müdahale etsen, bir sapkınlık yaratırsın. Bütün dinler bunu yapıyor. Bütün dinler bedene müdahale ediyor. Ve beden tamamen masumdur, herhangi bir yanlış yapmamıştır. Eğer bedeni bütün doğallığı içinde kabullenirsen, sana olağanüstü katkıda bulunur. Kalbine yardım eder, onu besler. Zekânın daha keskin olmasına katkı yapar. Çünkü akıl bedenden beslenir. Kalbi de besleyen aynı bedendir. Eğer kafan, kalbin ve bedenin uyum içindeyse, o zaman varlığının çok rahat ettiğini göreceksin. Ancak sürekli çatışma içinde olduklarından, bütün hayatın, bu içgüdü, akıl ve sezgi arasındaki çatışma yüzünden heba olup gider. Bilge bir insan, kafa, kalp ve beden arasında bir uyum yaratır. Bu uyumda, hayatın kaynağı ve asıl merkezi olan ruh devreye girer. Ve bu, mümkün olan en büyük başarıdır. Sadece insanoğlu için değil, bütün evren için bundan ötesi yoktur. Ben hiçbir şeye karşı değilim. Ben sadece uyumsuzluğa karşıyım. Ve bu uyumsuz durumu kafa yarattığı için, kafanın hakkettiği yere koyulmasını istiyorum. O bir uşaktır, sahip değil. Uşak olarak çok faydalı ve yardımcıdır. ‘ İrlandalı bir sütçü, dağıtımını yaptığı at arabasını bir barın dışında bırakır ve içki içmek için içeri girer. Bir saat sonra dinlenmiş bir şekilde dışarı çıktığında atının yeşile boyanmış olduğunu görür. Kızgın bir şekilde tekrar bara döner ve sorar: “Atımı hanginiz yeşile boyadı?” İki metre on santimlik dev bir İrlandalı ayağa kalkar ve ona tepeden bakarak, “Ben boyadım, bu konuda ne yapacaksın?” der. Sütçü yapmacık bir şekilde gülümser ve “Sadece ilk kat boyanın kuruduğunu söylemeye gelmiştim.” der. ’ Akıl yardımcı olur. Bazı durumlarda akla ihtiyacın olacak. Ancak bir uşak olarak, sahip değil.



Osho-Sezgi/Ganj Kitapları
 
Üst