Zihin-Yürek

Yesil Cingene

Kayıtlı Üye
Katılım
15 Ara 2008
Mesajlar
907
Tepkime puanı
56
Tüm davranışlarının kaynağı olan üç merkez vardır; zihin, yürek ve varlık.
İlk Basamak Yürektir.
Bir terapist bana aklımıza takılıp kaldığımız gibi duygularımıza da takılıp kaldığımızı; duygulardan da kurtulmak, onların ötesine geçmek gerektiğini söylemişti. Genelde yaşamıma duygularım rehberlik ettiği ve her şeyi çok yoğun yaşadığım için, bu konu hep zihnimi kurcalamıştır. Neler söyleyeceksiniz?
Osho:
Bu çok önemli bir soru. Tüm davranışlarının kaynağı olan üç merkez vardır; zihin, yürek ve varlık.
Zihin en yüzeysel olandır. O düşünmek zorundadır. Aşık bile olsan, zihin düşünür; gerçekten aşık mıyım? Aşık olduğuna karar verirse, aşıksındır. Zihin kadına; “Sana aşık olduğumu düşünüyorum.” diyecektir. Burada temel olan düşünmedir. Erkek, zihni tarafından yönetilir.
Bunun yararları da vardır. Bütün bilimleri, teknolojiyi, nükleer bombayı bu yaratmıştır…
Belki de çok yakında küresel bir intihara yol açacaktır.
Kadın, kalbi tarafından yönetilir. Kadın, “Seni sevdiğimi düşünüyorum.” diyemez. Tüm insanlık tarihinde böyle bir şey duyulmamıştır. Basitçe “Seni seviyorum.” der. Düşünmenin hiç bir etkisi yoktur. Yürek kendi kendine yeter, zihnin yardımına gereksinim duymaz.
Zihin ve yürek arasında bir seçim yapman gerekiyorsa, kalbi seçmelisin çünkü yaşamın bütün güzel değerleri yürekle ilgilidir. Zihin iyi bir onarımcı, teknisyendir ama yalnızca bir onarımcı, teknisyen ve bilim insanı olarak esenlikli bir biçimde yaşayamazsın. Zihnin; esenlik, mutluluk, sessizlik, masumiyet, güzellik, sevgi gibi yaşamı zengin kılan şeyler için ne yeteneği ne de niteliği vardır. Bunlar yürekte bulunur ama sana bunu söyleyen terapist yanılmıyordu. Düşüncelerine olduğu gibi kalbine, duygularına da takılıp kalabilirsin. Bekli de terapistin kendisi de yürekten daha derin bir merkez olduğunun farkında değildi; bu varlıktır. Varoluşun mutluluk, sessizlik, dinginlik, odaklanma, kökleşme, duyarlılık, farkındalık gibi niteliği, zenginliği ve hazinesi, yürektekinden daha çoktur. Önce zihninden kalbine in. Ama orada durma; bu, bir gecelik bir kalış olsun, bir kervansaray. Orada kısa bir mola verebilirsin ama amaç bu değildir. Yürekten varlığa in.
Meditasyonun gizi budur, zihinde, yürekte nerede olursan ol önemli değildir, meditasyon seni zihinden, yürekten varoluşa getirir. Meditasyon, seni takılıp kalma sorununun olmadığı kendi varoluş merkezine götüren yoldur. Sen osun. Kim nerede takılıp kalacak? İki farklı şey yok ki, sadece sen varsın. Sen ve senin mutlak başarın.
Bir kadınsın ve doğal olarak duyguların yaşamına rehberlik ettiği ve her şeyi çok yoğun yaşadığın için korkuyorsun. Ama varlığına yürekten ulaşmak, zihinden ulaşmaktan daha kolaydır. Rehberliğini kaybetmeyeceksin; aslında ona gereksinim bile duymayacaksın. Işıkla ve aydınlıkla dolacaksın…
Rehberlik göremeyenlere gerekir. Görmek için yeni gözlerin olacak, gözlerinle göremediğin şeyleri bile görebilmek için. Kalbinle bile duyamadığın yeni deneyimler duyacaksın. Kısacası kaygılanacak hiç bir şey yok. Senin kaygın kadınca ve doğal bir kaygı. Duygular senin rehberin ve duyguları yoğun yaşıyorsun, onları bırakırsan sana ne rehberlik edecek? Bu durumda duyguları nasıl yoğun yaşayacaksın?
İçinde hala çok daha derin, herhangi bir rehberliğe gereksinim duymayan, kendinin bir rehber olduğu, yoğunluğun yüzde yüz bir bütün olduğu bir merkez bulunduğunu bilmiyorsun. Hem sadece kalbinde duyduklarının değil, aynı zamanda tanrısal aydınlanma, uyanış gibi evrensel deneyimlerin de merkezi. Kaybeden olmayacaksın; kaygılanmana gerek yok. Ama kadın, her şeyden önce bir kadındır. Bir kaç Yahudi kadın, entelektüel düzeylerini yükseltmeye; eşlerinden, çocuklarından, damatlarından değil de, Polonya, El Salvador, Afganistan, bombalar gibi politik ve sosyal konulardan konuşmaya karar vermişler. İçlerinden biri; “Kızıl Çin’le (İngilizce’de “Çin” sözcüğü aynı zamanda “çini-porselen” anlamını da taşımaktadır.) ilgili ne düşünüyorsunuz?” diye sormuş. Sarah atılmış; “Çok seviyorum, çok seviyorum! Özellikle de beyaz bir masa örtüsünün üzerinde!” Dünyanın büyük sorunlarıyla ilgili entelektüel olmaya çalışıyorlardı. Söz “çini”ye gelince kadın hemen atıldı; entelektüelliği unut! Bir kadın için, “kırmızı çini” “Kızıl Çin” anlamına gelmez. Sorun budur. İşte bundan dolayı Sarah atılmış; “çok seviyorum, çok seviyorum! Özellikle de beyaz bir masa örtüsünün üzerinde!
Bir adam gazetede dünyadaki her beş kişiden birinin Çin’li olduğunu okumuş. Karısı; “Dikkatli olmamız gerekiyor, şu anda dört çocuğumuz var ve bir Çin’li çocuk doğurmak istemiyorum.” demiş.
Kadınların kendi hissetme, düşünme ve bakış biçimleri vardır. Kaygılandın, duygularından nasıl ayrılabilirsin ki… Onlardan ayrılman gerekmiyor, yalnızca meditasyon sanatını öğrenmen gerekiyor, böylece kendiliklerinden kaybolacaklardır. Kuru yaprakların rüzgar güçlü bir biçimde estiğinde ağaçlardan düşmesi gibi…
Daha dün bir yerde oturuyordum, rüzgar güçlü bir biçimde esiyordu ve kuru yapraklar yağmur gibi yağıyordu. Meditasyon seni derinleştirdiğinde, düşüncelerin ve duyguların yok olmaya başlar. Meditasyon seni kıpırtısız, dingin bir göl yapar. O denli dingindir ki bir aynaya benzer, yüzünü görebilirsin. Aklından ya da duygularından hiç bir şey almamıştır, o her şeyi
çok daha özgün, gerçek, bütün, duru kılar.
Akıl kendi zirvesine ulaşır, sevginin kendi zirvesine ulaştığı gibi. Varlığını bilmek ve varlığına odaklanmak için yaşamın anlamını buldun, bu gezegene gelme amacını buldun.
Sana varlığının amacı açıklandı.
Sokrates dedi ki; “Kendini bil.” Bütün kutsal kitapların içeriği bu iki sözcüğe sığabilir.
Osho-Sezgi/Ganj Kitapları
 
Üst